Prag’a ilk gidişim 2010 yılında Interrail gezimiz sırasındaydı. Gezdiğimiz şehirler arasında sevdiklerimiz listesine hemen girmişti ve üst sıralara oturmuştu. Öyle ki tekrar gitmek istediğim ve annemi de götürmek istediğim yerlerden biriydi. Şehre dair kalesini, alışveriş caddesini, dans eden evi, meşhur saatini, ortada kurulan pazarını ve chimney cake almamızı, görece fiyat olarak daha uygun olmasını, parti broşürleri dağıtılmasını hatırlıyordum ve yarattığı pozitif duyguları.
Prag’a tekrar gidince aslında çok da değişmemiş olmasına rağmen hemen tanıdıklık hissi kaplamadı, sanki ilk kez gelmiş gibi hissettim ilk anda. Hatıralarımda kalanlar gördüklerimle yavaş yavaş eşleşse de birebir oturduğunu da söyleyemem. Sonuç olarak bu gezimde de Prag’ı sevdim, evlerine bayıldım ama o zamanki kadar yoğun duygularım da olmadı diyebilirim. Böyle söylediğim için sevmemişim gibi düşünülmesin, ilk gidilecek yurtdışı rotalarında kesinlikle bulunabilecek bir yer, hem küçük görece gezmesi kolay hem de küçüklüğüne rağmen sundukları fazla.
Prag bir de aşk şehri, buna karar verdim. Sevgililer yaşı fark etmeksizin uzun uzun öpüşüyorlar sokaklarda, aşklarını utanmadan gözümüzün önüne seriyorlar:) Olan var olmayan var, kıskanmak değil de özenmek. Bari ülkeye girişte her tek başına geleni bir Prag yakışıklısı ya da güzeli karşılasa.
Praglılar çok süslüler. Yani uzun zamandır Hollanda İspanya derken sadece sade bir şıklık kavramı vardı, burada gerçekten hoş giyinen hem turistler hem yerlileri ile karşılaştım.
Prag’da hoşlanmadığım şeylerden biri ise evsiz oranının çok artmasıydı, üstelik göçmenler de değil, doğrudan kendi halkından. Yol kenarında tuvaletini yapanlara rastlamak bile mümkün. Bazı tatsız manzaralar. Bu güvenlikle ilgili bir soru getirmesin aklınıza. Ben tek başıma bir kadın olarak gezmekte sorun yaşamadım, tabiki yine dikkatli olmakta fayda var. Zaten bazı bölgelerde polis fazlaca dolaşıyor.
Prag’a Ulaşım
Ben Prag’a doğrudan değil, Berlin üzerinden geldim; çünkü Prag biletleri çok pahalıydı. Flixbus ile Berlin’den binip yolda çoğunlukla yeşillikler içinde ama yağmurlu bir havada seyahat ederek güneşli Prag’a vardım. Florence Bus Station’a geliyor otobüsler, otobüs garı oldukça merkezi. Ben yürüyerek 15 dakikada oteldeydim, hatta daha az bile sürmüş olabilir.
Prag’da Konaklama
Prag’da İbis Praha Old Town’da konakladım, oldukça merkezi bir konumda. Hem tren istasyonuna hem de eski şehre yürüme mesafesinde. Yanında bir AVM “Palladium” de olması ayrıca alışveriş severler için rahatlık, içinde kafeler ve süpermarket de mevcut. Ben genel olarak otelden memnun kaldım, klasik İbis tarzı bir otel. Tek sorun yatağın hemen yanında priz olmamasıydı diyebilirim.
Prag’ın daha lokal bölgelerinde konaklamak isterseniz tren istasyonunun da üstü olan bölüm daha mantıklı olacaktır. Riegrovy Sady parkının üst kısımları örneğin.
Prag’da Para Bozdurmak
Prag’da para bozdurmak gerekli mi önce buradan başlayalım. Bence hiç değil. Tüm müzelerde kredi kartı geçiyor, yoldaki tezgahlardan bir şey almadım ama onun haricinde tüm kafelerde, ufacık bir dondurmacı büfesinde bile geçiyordu.
Ben yine de ilk gün bundan emin olmadığımdan Eski Şehir’de herhangi bir yerde bozdurmaya karar verdim. Çoğu yerde de oranlar maalesef camda yazmıyor büyük şekilde. Yüzde 0 komisyon yazan yerlerden birinde ne kadar fark edebilir ki oranlar diyerek girdim ve öyle çok fark etti ki resmen kazıklandım. Neyseki az bir miktar bozdurmuştum, o yüzden geri almakla vs. uğraşmadım ama siz siz olun neon ışıklarla yazan yerlerden hesaplayıp bozdurun bozduracaksanız. Sonra benim gibi içinize oturmasın.
Prag’da Gezilecek Müzeler
Prag’ın küçük bir şehir olmasına bakmayın, müze açısından oldukça zengin ve müzeleri de hiç öyle ucuz değil. Prag zaten pahalanmış genel olarak, teşekkürler Prag bir sen eksiktin:)
Ben Prag’da bu gidişimde sadece 2 müzeye girdim, Trade Fair Palace’da Ulusal Galeri ve Lobkowicz Sarayı. Daha önceki gelişimde de Choco-Story: Prague Chocolate Museum’u gezmiştik. Bunlar dışında Ulusal Galeri’nin daha birçok binası var, hatta toplu bilet alıp farklı günlerde gezebiliyorsunuz. Bira müzesi, Kafka müzesi, toplu taşıma müzesi, Eski Prag’ın simyacı ve büyücüleri müzesi ve çok daha fazlası Prag’da. Hepsini gezmeye ne gün ne de para yeter, zira Prag müzelerden ibaret de değil.
Trade Fair Palace – National Gallery
Yukarıda da belirttiğim gibi Ulusal Galeri’nin birkaç müzesi mevcut, ister tek birine giriş isterseniz hepsine giriş bileti alabiliyorsunuz. Ben yorumlara ve içindeki sergilere dayanarak Trade Fair’i tercih ettim.
Merkezden yürüyerek gitmek benim için rahat geldi. Biraz otoyoldan geçiyorsunuz ama yayalar düşünülmüş, merak etmeyin. Ve yürüyenler mevcut. Az bir yokuş tırmanmak gerekiyor.
Trade Fair diğer Ulusal Galerilerin dışardan gözüken ihtişamına göre çok sıradan ama çok büyük bir bina, ilk işlevselci binasıymış, işlevsellik amacı güttüğü belli oluyor zaten. Sürekli koleksiyon 2-4. katlarda yer alıyor. İkinci katta daha Prag mimarisinin tarihi üzerinde duruluyor, benim çok ilgimi çeken bir bölüm olmadı. Diğer katlarda hem Çek tarihine ışık tutan hem de Çekya ve diğer Avrupa ülkelerinden sanatçıların tabloları var. Ayrıca bir bölüm de mezar taşlarına ayrılmış. Çekya sanatçılarında çokça biçimi bozulmuş yüz çalışmaları görülüyor, hatta Viyana’da sanat müzesini gezerken rastladığım bir çalışmada kolayca Çekyalı bir artistin olduğunu anlar hale gelmiştim. Benim ilgimi çeken eserlerden bazıları şunlar oldu: Stanislav Podhrazsky’nin Hansel heykeli, bu heykel formu bozulmuş bir fetüs. İkinci Dünya Savaşı’nı deneyimleyen tüm artistler travmatik deneyimlerini sanata farklı şekillerde yansıtmışlar gibi geldi bana, bozulmuş biçimlerden çok soyut çalışmalara..Jan Zrzavy’nin renklerini çarpıcı bulduğum bir şekilde huzur veren tabloları; suffering ve meditation. Karel Dvorak’ın Friends ve Bedrich Stefan’ın Girl Drinking Absinth heykeli. Bozena Vejrychova Solarova’nın Cafe in Paris tablosu. Bunlar tabiki sadece birkaçı, daha birçok hayran kaldığım eser oldu. Zaten herkesin zevkine göre değişecektir.
Müzeyi gezmek uzun saatlerinizi alıyor, ben audio almadığım halde çok uzun sürdü. Artık son katı daha hızlı geçerek 3 saatte bitirdim. Sanata çok ilgiliyseniz tüm gününüzü bile geçirebilirsiniz.
Lobkowicz Sarayı
Aslında aklımda burayı gezmek hiç yoktu. Kaleye doğru çıkınca insan bir soluklanma ihtiyacı hissediyor, tam bu sırada karşıma çıktı saray. Avlusunda kafesi var, oturup bir şeyler içmeye karar verdim. Girmişken de bu saray da neyin nesiymiş diye araştırdım. Birçok yorumda koleksiyon ve anlatımların çok iyi olduğu ve Çekya tarihi hakkında bilgi edinmek için güzel bir kaynak sunduğunu yazıyordu. Biraz pahalı da olsa şans vermek istedim, neyseki bu ücrete audioguide da dahil. Sesli rehber dediysem sıradan bir rehber de değil, çünkü seslendirmeler sarayın sakinleri tarafından bizzat yapılmış.
Sergi iki kattan oluşuyor. Sarayın ilk kısmında Lobkowicz ailesinin soyağacı ve Prag tarihine de yolculuk ediyorsunuz. Bu kalabalık soyağacı kısmı benim çok ilgimi çekti mi derseniz hayır. Sonrasında yaşam biçimlerine göz atıyorsunuz, kullandıkları porselenlerden silahlara birçok şey farklı odalarda sergileniyor. Zamanla sanata ilgi duyan aile üyeleri sayesinde müzik ve tablolar da koleksiyonlarına katılmış. Tabi sadece koleksiyonlar değil sarayın bazı odalarının dizaynı da güzel ve farklı. En güzel bölüm ise sonuna geldiğinizde geçtiğiniz teras, zira buradan harika bir Prag manzarası gözlerinizin önünde uzanıyor.
Saray mutlaka ziyaret edilmesi gerekenler listeme girmez, ama tarihe ilgiliyseniz ve bir sarayın odalarında gezinmek isterseniz sesli rehberin de eşliğinde keyifli 1-2 saat geçirebilirsiniz. Ayrıca klasik müzik konserleri de oluyor sarayda, kombine bilet şeklinde alıp ikisinin birlikte tadını çıkarmak da mümkün.
Kafesinde dinlenecekseniz biletle birlikte indirim veriliyor, yani benim gibi önce kafede dinleneyim sonra bilete bakarım yapmayın.
Choco-Story: Prague Chocolate Museum
Bu müzeyi 2010 yılındaki gezimde ziyaret etmiştim, o gezimden bu yana müzede çok şey değişmiş olabilir tabiki, öncelikle bunu belirtmek isterim. Güncel yorumlar için bence Maps’tekilere bakabilirsiniz. Biz çikolata yeriz bolca ümidiyle girmiştik, ama tek bir ya da iki tane ikram edilen çikolata sonrası hayallerimiz yıkılarak çıkmıştık diye hatırlıyorum. Müzede kakao çekirdeklerinden çikolata üretimine kadar olan tüm yolculuk anlatılıyor, yapım aşaması da gösteriliyor. Biz müzenin asıl amacına çikolataya aş erdirip mağazadan alışveriş yaptırmak olduğunu düşünmüştük:) Yine de çikolata severler için belki, özellikle çocuklar için, eğlenceli olabilir.
Biz o dönemde Berlin’de Rausch Schokoladenhaus olduğunu düşündüğüm mağazada daha etkilenmiştik. Ünlü Berlin yapıları çikolatadan yapılmıştı ve çikolataları gerçekten çok lezzetliydi. İstediğiniz miktarlarda da alabiliyordunuz. Bu da dipnot olarak düşülsün.
Prag’da Gezilecek Parklar ve Bahçeler
Biliyorsunuz park bahçe severim, özellikle de bir yerin yerlilerinin yaşayışlarına tanık olmak için iyi duraklar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Prag oldukça yeşil bir şehir, nehrin karşı kıyısında özellikle büyük yeşil alanlar uzanıyor önünüzde. Ben ilk olarak nehir kenarında uzanan Letna Park’la başladım gezime. Aslında amaç parka gitmek değildi ama yol beni oraya götürdü diyelim.
Letna Park
Prag’taki sanıyorum en büyük park ya da en büyüklerinden biri. Nehrin yanıbaşında ve tepede olduğundan en güzel Prag manzaraları için gün batımı buraya gelmeniz şiddetle önerilir. Zaten hava da güzel olunca bu saatlerde tüm Prag burada. Metronomun orada manzaraya karşı oturanlardan tutun, sporcu gençliğe, kaykaycılara, köpek gezdirenlere, çocuk eğlendirenlere yani tüm Prag halkına rastlamak mümkün. Tek kötü yanı aşağıdan nehir kenarından yürüyerek geliyorsanız çıkmanız gereken onca basamak, oldukça yorucu. Yani sıcak havalarda aman demelik, bilginize.
Ben parkın içinde epey dolandım, göletin oraya gittim, yüzenler, güneşlenenler herkes burdaydı. Ayrıca içinde dondurma vb. satılan tezgahlarla kafe de mevcut.
Chotek Gardens
Letna’nın hemen yanıbaşında olan bu parka Letna’ya gitmişken uğrayabilirsiniz. Hatta ikisini birleştiren yolda ne ağacı olduğunu maalesef kısıtlı botanik bilgimle bilemediğim ağaçlar sıralanıp çiçek açmışlar ve çok güzel bir görüntü veriyorlar. Bu park Letna’ya göre görece daha sakindi. Buradan bir de Queen Anne’s Summer Palace ‘ı görüyorsunuz, hemen karşınızda yer alıyor; ziyarete açık mı bilemiyorum.
Kampa
Kampa Müzesi’nin de yer aldığı bu park Letna ve Chotek’e oranla küçük olsa da müze olması sebebiyle hem turistlerin hem de lokallerin tercih ettiği bir park. Ayrıca tam da nehir kenarında yer alıyor. Parkta müzenin yanı sıra David Cerny’nin eserlerinden Crawling Babies (Emekleyen Dev Bebekler) ‘ e ev sahipliği yapıyor. Çok görülmesi gerek mi, ona fotoğraflarından bakıp siz karar verin.
Kampa’nın hemen yanıbaşında nehir üstünde bir adacık yer alıyor, Střelecký Ostrov. Burada insanlar oldukça keyifli vakit geçiriyordu. Adada stantlar halinde bar vb. yemek- içki alanları da mevcuttu. Nehir üzerinde de insanlar deniz bisikletine ve kayıklara biniyordu, hatta aralarında da bar dolaşıyor bir şeyler içmek isteyenler için.
Riegrovy Parkı
Pek turiste rastlamayacağınız, aşıkların Prag’ı izlemesini izleyeceğiniz bir park. Çimlere yayılıp güneşi batırmalık ama turistik Prag manzarası değil buradaki, ona göre gelin. İçinde rahat ortamlı barlar mevcut. Köpeklerini ve bebeklerini gezdirenler de var. Buraya çok yakın Svatopluka Čecha Parkı da tam lokallerin buluşma noktası. Mahallenin parkı gibi düşünebilirsiniz ama böyle dediysem küçük de değil yine oldukça geniş bir park.
Waldstein Garden
Waldstein Garden tamamen turistik bir park, güzel düzenlenmiş ve Çek Cumhuriyeti Senatosu, Ulusal Galeri’nin bir binası, tiyatro gibi güzel binalarla çevrili. Ayrıca tavuskuşları serbestçe geziyorlar. Dripping Stone bölümü için gece rüyalarınıza girebilecek doğal oluşum diye yazmışlardı. Yok canım o kadar da değil, biz Damlataş Mağarası gezmiş milletiz sonuçta. Dripping stone önünde Karlovy Vary hakkında bilgilendirici tabelalar koymuşlardı.
Kaleye Eski Şehir’den doğru gidiyorsanız, köprüyü geçince önce buraya uğrayıp devam etmenizi öneririm.
Vyšehradské sady
Bu parka 2010 gidişimizde tırmanmıştık ancak çok aklımda kalıcı olmamış; buradan çıkarımım demekki çok da yer edecek bir şeyi olmadığı:) Bulunduğu konum itibarıyla güzel manzaralar sunuyor. İçinde mezarlık ve katedral de bulunuyor. Siz yine burası için Maps’ten bakıp kendiniz karar verin tabi:)
Prag’da Görülecek Turistik Noktalar
Eski Kent Meydanı
Her saat başı hareket eden, önünde kalabalığın toplandığı ve fotoğraf çekildiği Astronomik Saat Kulesi. Prag Ulusal Galerisi Kinsky Sarayı. Benim de klasik müzik konserine gittiğim St. Nicholas Kilisesi. Hoş bir binacık olan The West House. Kafka’nın bir süre yaşadığı üstünde süslemelerin bulunduğu ev “The House at the Minute”.
Cumhuriyet Meydanı
Özellikle gece saatlerinde ihtişamıyla göz kamaştıran tiyatro/konser salonu Smetana hall. Ben içine girmedim ama içi de oldukça sanatsal ve çekici gözüküyor. Yine meydanda sayabileceğimiz 15. yüzyılda inşa edilen Prag Kapısı Prašná brána. Bir de bu meydanda içinde çokça markanın, süpermarketin ve kafelerin de yer aldığı alışveriş merkezi Palladium var.
Bu meydana çok yakın lokal önerisi olan Passage of Czech design ise beni hem şaşırtan hem de mutlu eden yerlerden oldu. Pasaj klasik bir pasaj olmasına rağmen vitrinleri adeta müze. Sanatçıların kısa tanıtımıyla eserleri yer alıyor. Ben bazı tablolara bayıldım, modern sanat müzesinde gördüklerimizden neyi eksik dedim ki zaten bazılarının eserleri müze koleksiyonlarında sergileniyor da. Duvarınız için bir tablo almak isterseniz fiyatları ve nasıl ulaşabileceğiniz bilgisi de mevcut.
Wenceslas Meydanı
Aslında burası 2010 yılından en çok aklımda kalan yerlerden biriydi. Ulusal Müze’ye çıkarken çiçeklerin süslediği, insanların fotoğraf çektirdiği, caddenin her iki yanında mağazaların olduğu meydan ama gelin görün ki bazı yol çalışmaları sebebiyle meydan tüm çekiciliğini kaybetmişti. Gece ışıklarla birlikte Ulusal Galeri’yi meydandan fotoğraflamak hoş oluyor ama onun dışında fotoğraflanacak pek bir havası kalmamış. Tabiki Primark, H&M vb. zincirlerden alışveriş etmek istiyorsanız gelebilirsiniz ama ben bu caddede takılan tipleri, genel havasını da çok sevemedim.
Bu caddenin alt tarafında görülebilecek ilginç bir lamba da mevcut, belki de türünün tek örneği Kübik Lamba (Cubic Lamb). Mutlaka görülmesi gerekmez bence ama fotoğrafını yukarıya bıraktım görmeyi düşünürseniz. Bu lambanın arkasında kilisenin altında da bir bira bahçesi oluşturulmuştu, çok sıcaklar için uygun olduğunu düşünmüyorum ama serin havada değerlendirilebilir sanki.
Prag Kalesi
Prag Kalesi’ne giderken büyük ihtimalle geçeceğiniz Charles Köprüsü en çok heykelin bulunduğu ünlü köprülerinden. Köprüyü geçinceki ev manzaraları da ayrıca güzel, hemen kaleye tırmanmayın derim.
Burada köprüyü geçip sağa kıvrılınca bir galeriye rastladım, çalışmaları çok güzeldi. Prag’ın yağlı boya bir tablosunu alıp götürmek isterseniz burada çokça seçenek var.
Prag Kalesi’nin açık alanlarında gezmek için ücretsiz girebiliyorsunuz ancak kompleks içindeki binaların içine girmek ya da ünlü sokağı Altın Sokak’ı ziyaret etmek ücretli. Bizim geçmişteki gelişimizde sanki her şey ücretli değildi. Açıkçası buradakilerin içleri illaki görülmeli mi emin değilim, ben bilet almadım. Bahçe bölümünden gezinerek her yapının önünden geçerek kaleyi bitirdim.
Kaleye aşağıdan başlayıp yukarıdan çıkarsanız Ulusal Galeri’nin iki binası (Schwarzenberg ve Sternberg Sarayı) Hradcany Square’de yer alıyor. Özellikle Schwarzenberg Sarayı’nın dış süslemeleri de oldukça ilginç.
Strahov Manastırı
Strahov Manastırı kalenin Hradcany Meydanı tarafından çıktığınızda biraz yürüyerek ulaşabileceğiniz bir noktada yer alıyor. Kompleks içinde tabiki en ilgi çeken kütüphanesi. Kompleksin bahçesine girdikten sonra ilk girişte soldan ziyaret etmek istediğiniz yerler için bilet alabiliyorsunuz. Bahçeyi gezmek, soluklanmak zaten ücretsiz. Ben sadece kütüphane bileti aldım. Kütüphanede çalışanların çok kaba olduğuna dair yorumlar vardı ama ben böyle bir durumla karşılaşmadım. Sadece yaşlarından dolayı daha somurtkan gelmiş olabileceklerini düşündüm.
Kütüphanedeki iki odadan ilki ” Philosophical Hall” adeta Harry Potter filmindeymiş gibi hissettiriyor. Diğeri “Theological Hall” ise Harry Potter’dan ziyade bir kilise kütüphaneye çevrilmiş gibi bir his veriyor. Odaların sadece dışından görmek üzücü ama yine de kitap ve kütüphane severler için tercih edilebilir.
Strahov manastırının diğer kapısından Prag manzarasına doğru çıkıp yeşillikler içinde Prag manzarasıyla aşağı inmek de ayrıca keyifliydi.
Kompleks içinde bir restoran da mevcut.
Municipal Library of Prague
Burası kütüphaneden ziyade hemen girişindeki kitapların üst üste konulmasıyla oluşturulan eserden “Idiom Installation” dolayı ünlü. Çok uzun olmasa da fotoğraf çekilmek için kütüphane önünde sıra oluyor, ben sıra olmayan kapılardan girip arkadan resmettim, yandan da içine bakabildim. Fotoğraf çekilmeyecekseniz siz de bu şekilde sıra beklemeden gezebilirsiniz.
Sinagoglar
Prag’daki sinagoglar da turistik açıdan görülebilecekler arasında. İspanyol Sinagog’u Alhambra sarayına benzetiliyor, ben önünde polisler olduğundan çok detaylı inceleyemedim. Jerusalem Sinagog’u da dışardan oldukça ihtişamlı bir binaydı. Bunlar dışında farklı mimarilerde Old-New Synagogue, Maisel Synagogue, Klausen Synagogue, Pinkas Synagogue var görülebilecek; bu yapıların bulunduğu bölüm Jewish Quarter olarak geçiyor, hatta bu şekilde turlar da satılıyor.
Prag’da Klasik Müzik Konseri
Prag’da klasik müzik konserine gitmeyi düşünüyordum ama maalesef önden bilet alamadım. Oraya gittiğimde ise Eski Kent Meydanı’ndaki St. Nicholas Kilisesi’nin önünde konser biletleri satıyorlardı; üstelik sanatçılar da konservatuar profesörü ve Ulusal Tiyatrodandı. Kilise önünde de kredi kartıyla ödeyebiliyorsunuz, konser başlayana kadar da satış devam ediyor. Kilisenin içi güzel ama çok ihtişamlı diye beklemeyin. Bir de konserde en öne oturduğum için sevinirken mezosoprano’nun bile yukarda en arkada söylemesi acı oldu tabi, sanki kilisede bir müzik yayını yapılıyor gibi hissettim. Bach, Vivaldi, Mozart gibi isimlerden parçalar çaldılar. Son 1-2 parçada sahneye indiler. Kilise oturma yerlerinin de çok rahat olmadığını hatırlatmak isterim. Yaklaşık 1 saat sürmesi ise iyiydi, daha fazlası sıkıcı olabilirdi.
Burası dışında Lobkowicz Sarayı’nda da daha önce belirttiğim gibi saray gezmesiyle birlikte kombine ya da ayrı olarak bilet alabilirsiniz. Genelde gün ortası oluyor burada konser anladığım kadarıyla.
Ayrıca farklı kiliseler ve Smetana Hall’da da konser/gösteriler mevcut. Smetana Hall’da gitmek güzel olabilirdi, içi de ihtişamlı durduğundan.
Prag’ın Evleri
Prag’da başınızı hangi yöne çevirseniz güzel bir ev, otel, yapı ile karşılaşıyorsunuz zaten. Dolayısıyla illaki şuraya gidin demek çok mantıklı olmuyor ama Old Town dışında da güzel evler görmek isterseniz bence Riegrovy Park ve Bezručovy Park civarındaki evler çok hoştu. Chopinova ve Vozova ile Slaviklova caddelerinin kesişiminde bazı güzel evler vardı. Aşağıdaki fotoğraf bu caddelerde gezinirken çektiklerimden. Pisek Gate arkasındaki evler, Villa Bilek de görülebilecek yapılar arasında.
Klasik güzel evleri dışında farklı yapıdaki evlerden biri Kamenická 811/35’te Rondocubistic House’u görebilirsiniz ama civardaysanız. Sırf evi görmek için gitmenize bence değmez, özel bir mimari ilginiz yoksa. Ayrıca Dutch mimarisi seviyorsanız merkezdeki Salvátorská 931/8’i de görebilirsiniz ama çok da ilginç bir yanı olmadığını söylemeliyim.
Dans Eden Ev deyince sanmayın ki gerçekten dans eden bir ev var, maalesef yok olsaydı güzel olurdu. Sadece evin ilginç postmodern mimarisinden dolayı dans ediyor gibi gözüktüğünden böyle konulmuş adı ama dans seven biri olarak dans hareketlerine benzettiğim bir ev göremiyorum maalesef. Mimari olarak postmodern bu yapı mimariye ilgisi olanları çekebilir ama çok vaktiniz yoksa bence zorlamanıza gerek yok.
David Cerny Eserleri
David Cerny’nin eserlerinden Hanging Man, sokakta giderken bir evin tepesinde direkle asılı olan adam; Kampa Müzesi’nin hemen arkasındaki Crawling Babies, dev emekleyen bebekler, Dans Eden Eve yakın olan Rotating Head, Franz Kafka’nın kafasının dönen hali, heykelin dönüşü oldukça ilginç bu arada; son olarak da embriyo’yu gördüm. Aralarında en az sevdiğim embriyo oldu sanırım, en sevdiğim de Rotating Head.
Prag’a Yakın Gezilecek Yerler – Karlovy Vary
Karlovy Vary Atatürk’ün de bir süre vakit geçirdiği Çekya’nın tatlış, renkli evlerinin bulunduğu şehirlerden birisi. Biz 2010 ziyaretimizde trenle rahatça geçebilmiş ve günübirlik olarak gezip dönmüştük. Kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir yer demem ama Prag’da 3 günden fazla vaktiniz varsa dahil etmeyi düşünebilirsiniz.
Prag’da ziyaret ettiğim ve beğendiğim kafe ve restoranlar yazım için buraya tıklayabilirsiniz. Prag’dan Viyana’ya trenle geçtim, benzerini yapacaklar için Viyana rehberime de buradan ulaşabilirsiniz.