
Bask Bölgesi’ni ziyaret edeceğimizde okuduklarımızdan San Sebastian müthiş Bilbao ise eh işte gibi bir yer imajı kafamızda canlanmıştı. Gezimize Bilbao’dan başlayıp 2. gün San Sebastian’a geçip gezi sonunda 3 günlüğüne geri dönecek şekilde planlamıştık. San Sebastian’ın denizini saymazsak Bilbao şehir olarak beni daha çok etkiledi diyebilirim. Ben büyük şehirleri seven biriyim ya da küçük şehir olacaksa tatlış kafeleri ve butikleri beni çağıran kaybolmalık sokakları olmalı, maalesef San Sebastian’da bunu pek hissedemedim. Evler ikisinde de güzel olsa da Bilbao mimarisi daha güzeldi, modernle eski karışımı eklektik yapı da hoşuma gitti.
Bilbao’da Konaklama
Hotel Abando
Resepsiyonda duran huysuz bir amca görünümü veren beyefendiyi saymazsak memnun kaldığımız bir otel oldu. Huysuz amca görüntüsüyle bize niye gelmişiz gibi bir hava yaşatsa da huysuzluk yaptı diyemem bu arada:)
Otel edebiyat teması üzerine bir oteldi, hatta bir yazarın daktilosu da sergileniyordu girişte. Odanın büyüklüğü ve dizaynından da memnun kaldık. Girişteki 3 basamak haricinde asansör konusunda sıkıntı yaşamadık. Temizliği ve banyoda sundukları ürünler de iyiydi.
Otel büyük bir caddede yer alıyor, hiç tekinsiz hissetmedik. Konumu da oldukça merkezi ama Eski Şehir tarafında değil. Yine de 1 sokak üstünde pinçocuların bulunduğu hareketli bir sokak olması oldukça iyi. Toplu ulaşım olanaklarına da yakın.
Mercure Bilbao Jardines de Albia
Mercure Bilbao Jardines de Albia da Abando ile benzer bölgede, biraz daha nehre yakın konumda yer alıyor. Genel olarak Mercure’den de memnun kaldık, odada her gün suyumuz yenilendi, kettle da mevcut. Kasa ve geniş bir dolap da. Odamızın genişliği köşe oda olması sebebiyle de aşırı iyiydi. Mercure otelde ballı banyo ürünlerinin kokusu bana ağır geliyor, o yüzden kendi şampuanımı taşıyorum. Siz seviyorsanız yaşadınız, zira el sabunundan şampuana her şey ballı:) Barı da otel müşterileri tarafından tercih ediliyor. Tortilla ve ekmek üstü birkaç lezzet de mevcut.
Bilbao’da Görülecek Yerler
Guggenheim Müzesi

Tabiki de Bilbao denilince ilk akla gelen yer Guggenheim. Havalimanından şehre yaklaşırken sizi ihtişamıyla ilk karşılayan yapı da o zaten, görünce hıh geldik diyorsunuz. Dış cephesi titanyum levhadan oluşuyor ve gün ışıklarıyla renk değiştiriyor.
Müze 3 katlı ancak biz gittiğimizde bazı katlarında yeni sergi yerleştirmesi vardı. Ona rağmen gezmemiz yine de oldukça uzun sürdü. En ilgi çeken eser Matter of Time olsa da beni çok cezbetmedi. Bizim ziyaretimiz sırasında Refik Anadol vardı ve bir gurur dalgası yaşadık tabi. Herkes büyülenmiş gibi odada eserin tadını çıkarıyordu. Ben Modern’deki sadece duvarların değil zemini de dahil ettiği çalışmasını daha çok sevmiştim o ayrı.

Bir diğer sevdiğim nokta da Yayoi Kusama’nın Infinity Mirrored Room – A Wish for Human Happiness Calling from Beyond the Universe odası. Renkli ışıklar ve aynalarla dolu odada 1-2 dakika kalıyorsunuz ama olduk.ça keyifli. Müzeye girer girmez QR kodlardan rezervasyon yaptırın. Sıraya girebilirsiniz uyarısı geldiğinde QR kod gösterip ilgili odanın önünde sıraya girebilirsiniz. Sonra 5-6 kişilik bir grup olarak bizi aldılar sanıyorum. Kısa bir süre geçince de zorunlu çıkıyorsunuz.

Dış bölümde de ücretli olmayan bazı heykeller mevcut. The Maman bunlardan biri. Devasa örümcek heykeli; yaklaşık 9 m yükseklik, bronz, mermer ve paslanmaz çelikten üretilmiş. Bourgeois için annesini simgeleyen örümcek motifi, koruyucu ama aynı zamanda güçlü bir figürü temsil ediyor.

Puppy en tatlışlardan biri. 12 m yüksekliğinde çiçek kaplı West Highland Terrier heykeli; mevsimlik çiçeklerle yenileniyormuş. Müzenin kendisiyle bence biraz çelişse de ortama renk katmış olmasıyla hoş.
Guggenheim’ın biletli bölümünde kafe yer almıyor. Eğer mola vermek için kafeye gitmek isterseniz ve tekrar dönecekseniz söylerseniz bileğinize bir bileklik takılıyor.
Chávarri Sarayı

Federico Moyúa Meydanı’nda yer alan bu yapı ilginç bir şekilde Belçikalı bir mimar tarafından yapılmış. Aslında yapıya bakınca Belçikalı olması şaşırtıcı değil sanırım, diğer binalardan oldukça farklı. Hem süslü hem renkli ama renkler de çok canlı değil ve uyumunu sevdim mi emin değilim. Şu an Biscay hükümetinin resmi ofisi olarak kullanılıyormuş.
Abando Tren İstasyonu
Abando tren istasyonunda, tren peronlarının üst kısmında oldukça büyük renkli bir vitray yer alıyor. Vitray, Bask toplumunun endüstri, tarım, balıkçılık, spor gibi hayatın çeşitli alanlarını anlatıyor; örneğin Basílica de Begoña, San Antón Köprüsü, geleneğe ait nesneler ve spor sahneleri yer alıyormuş.
Azkuna Zentroa

Azkuna Zentroa Guggenheim’den sonra en beğendiğim yer oldu. Burası bir kültür merkezi, hem sinema solanları hem sergi salonları hem de en üst katında bir havuz var. Havuzun ilginç yanı cam tabanlı bir bölümünün olması ve sizin giriş katındayken yüzenlerin bir kısmını aşağıdan görebiliyor olmanız. Ayrıca restoran ve kafeler de mevcut.

Biz gittiğimizde Modern’de de ziyaret ettiğimiz Chiharu Shiota’nın sergisinin farklı yorumlanmış hali “My house is your house” vardı. Giriş ücretsizdi, audiodan da telefondan QR kod ile dinleyebiliyorsunuz. Serginin sadece kırmızı iplerle düzenlenmiş değil, diğer bölümleri de oldukça güzel ve çarpıcıydı.
Giriş katında farklı heykeller ve yerleştirmeler de mevcut. Bir de Bask sanatçılarına dair ürünlerin satıldığı bir dükkan da mevcut.
Bahçesinde de yerleştirilmiş heykeller vardı ancak anlamlarına dair bir bilgi görmedik.
İsa’nın Kalbi Meydanı

Bu meydanda (Pl. del Sagrado Corazón de Jesús) 40 m yüksekliğindeki anıtta, 10 m’lik bronz-altın kaplama İsa figürü bulunuyor. Gece de oldukça etkileyici oluyormuş aydınlatmasıyla ancak biz gün ışığında gördük. Bir dönem yıkılması önerilmiş ancak halk buna karşı çıkmış. Dolayısıyla halk için önemli bir eser.
Bizkaia Köprüsü

Bizkaia (Vizcaya) Köprüsü — Bilbao merkezinin dışında ancak toplu ulaşımla gidilebilir bir noktada yer alıyor. Getxo ile Portugalete’yi bağlayan UNESCO Dünya Mirası statüsündeki, dünyanın ilk ve günümüzde hâlâ çalışan gondollu köprüsü. Üstteki çelik kiriş boyunca hareket eden gondol, 200 kişiye ve 6 araca kadar kapasiteyle, gemi trafiğini etkilemeksizin nehir geçişi sağlıyor ancak içindeyken çok da etkilenemedik. Gelsinler bizim Boğazı geçsinler:)
Biz buraya metroyla geldik sonra karşı kıyıdan trenle döndük ancak tren saatleri çok sık değil; geri dönüp gitmek daha kolay olacaktır.
Begoñako Bazilikası
Bilbao’nun Begoña tepesinde bir Gotik bazilika burası. Efsaneye göre de “Amatxu” olarak bilinen Bakire Meryem’in ortaya çıktığı yer.

Her yıl 15 Ağustos (Cuma) ve 11 Ekim’de (Azize günü) binlerce kişi burada toplanır, sabaha kadar süren yürüyüşler, konserler ve dini törenler düzenleniyormuş. Biz gittiğimizde de bir konsere denk geldik.
Buraya aşağıdan ücretli asansörle çıkabilirsiniz, biz yürüyerek çıktık merdivenleri ancak oldukça yorucuydu. Dıştan heybetiyle güzel gözükse de içi çok etkileyici gelmedi.
Eski Şehir

Eski şehre Pazar günü gitmediğiniz sürece oldukça hareketli. Dar sokaklardaki evlere hayran kalıyorsunuz. Küçük hediyelik eşyalar alabileceğini dükkanlar da mevcut. Pinçocular Eski Şehir sokaklarında en fazla karşılaştıklarınız.
Eski Şehir’de gezebileceğiniz birkaç kilise de var ama biz açık zamanlarına denk gelmedik. Plaza Nueva pazar günü bile hareketliydi.
Arriaga Tiyatrosu

Plaza Arriaga’da yer alan muhteşem bir neobarok opera ve tiyatro binasıdır. Dışarıdan da oldukça hoş ama içi de ayrı güzel. Tabi burada kıyası Viyana Operası almamak lazım, hatta bence Süreyya Operası içi bile daha güzel. Yine de salondaki küçük ayrıntılar oldukça hoş. Biz folklorik bir dans gösterisini amfitiyatro kademesinden izledik. Dans gösterisinden En önde oturduğumuz için görebiliyorduk ama bazen eğilmemiz gerekti. Bir de koltuk araları tabi çok dar.
Arenal Park
Arriaga Meydanı’nın hemen karşısında bulunan bu park hem turistlerin hem yerlilerin uğrak noktası. Nehre karşı bir şeyler yudumlayabileceğiniz bir kiosk, çocuk parkı ve çocuklar için aktiviteler de bulunuyor.
Parkın önünde kitap fuarına denk geldik ancak ne kadar kalıyor, yerini başka şeyler de alıyor mu bilemiyorum.
Ribera Yemek Pazarı
Nervión Nehri kıyısında yer alan, Avrupa’nın en büyük kapalı pazarı ama biz hem Cumartesi hem Pazar ziyaret ettiğimizde mekanların çoğu kapalıydı, bu büyüklüğünü hiç hissedemedik. Belki Cumartesi için yanlış bir saatte gittik bilemiyorum.
Yapı Bilbao’nun denizcilik geçmişine saygı niteliğinde ters çevrilmiş bir gemiyi andırıyor. Renkli vitray pencerelerle doğal ışıkla aydınlaık ferah bir iç mekan olarak hissettirdiği söyleniyor ama biz bu hissi de alamadık. Sadece açık olan yerlerin nehre bakan oturma yerleri olması güzeldi. Buranın arkasındaki evler de tam bir fotoğraf karelik evler. Antton Deuna Zubia Köprüsü’nden fotoğraflık kare alabilirsiniz.

Hemen yolun karşısında Ribera tramvay istasyonda kafanızı kaldırırsanız tavanda bir sanat eseriyle de karşılaşıyorsunuz.
Bilbao’da Alışveriş Caddeleri
Tabiki en yoğun ve en bilidnik markaların bulunduğu cadde Gran Via. Ercilla Kalea, Urkixo Zumarkalea, Alameda de Recalde diğer alışveriş caddelerinden birkaçı. Siz en iyisi Gran Via’yı kesen yolların birçoğuna girip çıkın. Eski şehir kısmında da bahsettiğim gibi buralarda da daha küçük hediyelikçiler modunda yerler bulunuyor.
Casilda Iturrizar Parkı

Yerlilerinin de en çok rağbet ettiği parklarından biri. Çoluk çocuk ailecek çimlere yayıldıkları, çocukların sular içinde kendini kaybettiği, köpeklerin gezdirildiği şehrin göbeğinde bir park. O taraflardaysanız soluklanmak için güzel bir nokta.
Nervion Nehri

Nehir kenarında yürümesi güzel olan bir yer ama nehir kenarında oturmalıkpek bir yer yok. Bizde olsaydı kenarlar dolmuştu:) Nehir kenarındayken farklı heykellere de rastlayabiliyorsunuz. Ayrıca Zubizuri Köprüsü yelken izlenimi veren modern görünüme sahip bir köprü olarak geçiyor ama biz çok etkilenmedik.