Sevilla’ya ilk gidişim 2015 yılında Büyük İspanya turuyla olmuştu. O zamandan aklımdan kalan flamenko gösterisi ve Plaza Espana dışında pek de bir şey olmadığını ve Pegasus’un yeni hat olması sebebiyle indirimini görüp tekrar yolumu düşürdüm. Bu sefer tek başıma. Neyseki tur boyunca Piri uygulamasıyla Saffet Emre Tonguç rehberliğinde gezdim ana noktalarını, çok da yalnız hissetmedim açıkçası. Ben birkaç yer birden gezeceğim için aylık üyelik aldım ve bence kesinlikle değdi.
Sevilla hatırladığımdan da daha güzel bir yermiş, iyi ki tekrar gidip detaylı bir keşif yapmışım diyorum. Hava soğuk olmasına rağmen dar sokakları, renkli evleri, arnavut taşlar döşeli yolları, harika çinilerle bezeli sarayları… Toplamda 3,5 günüm vardı ama aylak aylak gezinmek için de artı bir günüm olsaydı daha mutlu olabilirdim, zira biraz koşturmacalı, günde 30000+ adım atmalı bir gezinti oldu diyebilirim.
Sevilla’da da İspanya’nın birçok yerinde olduğu gibi insanlar eğlenmeyi biliyor, barlarda turistler kadar işten çıkıp arkadaşlarıyla takılan yerlilerini de görmek mümkün. Tabi İspanyol turist de çok olduğundan, eğer İspanyolcanız yoksa kim nereli ayırmak zor. Endülüs bölgesinde bazı kelimeleri söyleyiş tarzları Madrid’e göre farklı mesela.
Genel olarak hiçbir yerinde güvensiz hissetmedim. Özellikle merkezde akşam daracık ve ıssız sokaklardan geçerken Barselona’da olsa yolumu değiştirebilecekken burada pek tedirgin olmadım.
Şehrin her yerine müzik sinmiş bir de burada. Sabah sokakta yürürken arkanızda birisi sesini açıyor, başka bir sokaktan geçerken bir evden müzik yüksekliyor, başınızı kaldırıp bakıyorsunuz hepsi olabilir.
Daha fazla uzatmadan hadi gelin sizi de Sevilla sokaklarına götüreyim.
Sevilla Havalimanı’ndan Merkeze Ulaşım
Sevilla havalimanı pek de büyük bir havalimanı değil, ben en ön sırada pasaport kontrolünden de geçince hızlıca çıktım sayılır. Biraz valizlerin gelmesi uzun sürdü.
Havalimanından çıkar çıkmaz taksiler var, taksilerin ön tarafında ise merkeze doğru giden shuttle’lar (AE olarak geçiyor). Shuttle bileti almak için bir kiosk var, bileti peşin ya da kartla alıp otobüse biniyorsunuz. Otobüs duraklarını ekrandan takip edebilirsiniz. Benim otelime en yakın tren istasyonunun olduğu durak “Santa Justa” vardı, oradan farklı bir otobüse binmem ya da 20 dakika yürümem gerekiyordu. Tabiki yürüdüm:) Aslında toplu taşımada otobüs içinde kredi kartıyla ödeme seçeneği mevcut yani yürümenize pek de gerek yok. Ben dönüşte otobüsle istasyona ulaştım.
Taksi de çok kullanan var, Uber fiyatlarına baktığımda aşırı yüksek durmuyordu; son gün tren istasyonuna dönüşte olur da çok yağarsa ihtimaline karşı Uber’i de kontrol etmiştim. Uber’den başka İspanya’da Cabify uygulaması yaygın ancak onu hiç denemediğimden yorum yapamayacağım.
Sevilla’da Konaklama
Sevilla’da çok merkezi bir noktada Casual Hotel Las Letras‘da konakladım. Daha önce Casual otel zincirinde konaklayan varsa zaten bilecektir, bu oteller genellikle ismiyle uygun olarak bir konsept dahilinde tasarlanıyor. Letra İspanyolca’da harf demek, dolayısıyla bu otelde merdiven basamaklarından tutun odanızda banyo camına yapıştırılmış post-it’e kadar edebiyat yapıtlarıyla ve kitaplarla ilgili özlü sözlerle dizayn edilmişti.
Otel girişte diğer Casual oteller gibi güzel bir karşılama seti odama yerleştirmişti. Kahvaltısı da az ama öz ve lezzetliydi.
Otelin dizaynını ve merkezi lokasyonunu sevmekle birlikte çok rahat bir konaklama geçirmedim maalesef. Odam avluya bakan odalardan biriydi ve çok ışık alıyordu. Ses geçirgenliği de oldukça yüksekti. Yatağı da çok konforlu bulmadım. Tabi bunlar biraz da şans, belki daha iyi bir köşede yer alan odada deneyiminiz farklı olabilir.
Sevilla’da Görülecek Yerler
Endülüs Çağdaş Sanat Merkezi (Centro Andaluz de Arte Contemporaneo)
Otelime yerleştikten sonra kendimi sokaklara attım ve Cumartesileri akşam 9’a kadar ücretsiz olan bu müzeye uzun bir yürüyüş yaptım. Buraya giderken de özellikle Barqueta Köprüsü’ne (Puenta de la Barqueta) varmadan önce sokaklarda çok tatlış evler görüp fotoğrafladım.
Çağdaş Sanat Müzesi’nin normal fiyatları da oldukça ucuz, dolayısıyla vaktiniz varsa mutlaka uğrayın derim. Daha müzedeki eserlere geçmeden bilet ofisi için geçtiğiniz yolda sizi önce bir müzsiyen, saksafonlarla bezeli bir hol ve bilet ofisinin hemen yanında dev bir kafa ve kollar pencereden sarkmış, hepsi fotoğraflamanız için sizi bekliyor. Bu arada anladığınız üzere ücretsiz de olsa bilet ofisine gidip biletinizi almanız gerek. İyi ki de gerekmiş, yoksa belki de o kısımdakileri fark etmeden geçip gidecektim.
Müzede çok farklı sergiler var. İlk sergi kilisede başlıyor, zaten müze olmadan önce de bir manastır olarak hizmet veriyormuş. Müzenin avlusunda da farklı eserler sergilenebiliyor ve sarı taşlardan oluşan avlu müthiş bir görüntü oluşturuyor. Dinlenmek için de ideal. Benim şansıma sergilerin ikisine özellikle bayıldım. Siz gittiğinizde orada olurlar mı bilemiyorum tabi. Gitmeden dilerseniz websitelerinden bakabilirsiniz, ya da benim gibi şansa bırakabilirsiniz. Zira sergilerden de öte arka bahçesi harika kuş sesleri ve yeşillikleriyle sakinlik içinde zaman geçirmek için de harika bir yer. Benim gittiğim gün yağmurlu ve soğuk olmasına rağmen elimden geldiğince tadını çıkardım ve saatlerce müzede kaldım diyebilirim. Müzenin içinde gezerken arada kafanızı kaldırmayı da unutmayın, çünkü Sevilla’da birçok yerde olduğu gibi tavanlar da süslü olabiliyor.
Metropol Parasol
Metropol Parasol şehre daha sonradan eklenen ve halkı tarafından ilk yapımı sırasında yadırganan bir yapı. Burası önceden bir pazar alanıymış ancak daha sonra çevresindekiler yıkılınca burası da boşalmış. Boş alanı değerlendirmek için de uluslararası bir yarışma düzenlenmiş ve Metropol Parasol inşa edilmiş.
Buraya aynı zamanda Las Setas diyenler var yani mantarlar. Lamine ahşaptan dizayn edilen bu yapı mantara benzeyen bir şemsiye gibi. Sevilla’nın genelinin aksine oldukça modern kaçıyor, değişik bir hava veriyor, hatta bir tezatlık yaratıyor diyebiliriz. Buradaki merdivenlerin hemen üstünde bir de fotoğraf çekilebileceğiniz Sevilla yazısı bulunuyor. Tabi yazı turistlerin uğrak yeri olduğundan biraz sırada beklemek gerekiyor.
Dilerseniz Metropol Parasol’un üstüne de çıkabiliyorsunuz ancak bu paralı. Üstünden şehir manzarasını görüntüleyip fotoğraf çekmek mümkün ancak benim buna zamanım kalmadı. Yorumlardan okuduğum kadarıyla gündüz aldığınız biletle gece ışıklı halini de görmek isterseniz tekrar girebiliyormuşsunuz ki gece ışıklı halini daha çok beğenmişler sanki.
Tabi buraya yaz aylarında gelirseniz sıcağın altında yukarılara çıkmak ne kadar keyifli olur, gölgesinde takılmak varken. Buna siz karar verin:) Burası alışveriş ve yemek yerlerinin bulunduğu caddede yer aldığından çokça geçeceksiniz altından.
İspanya Meydanı (Plaza de España)
Gelelim Sevilla’nın en meşhur meydanına. Gerçekten görkemli ve büyülü bir meydan. Meydanın ortasında bir havuz, etrafında kuleler ve kanallar, önünde de bir park bulunuyor. Ben meydana Maria Luisa Parkı’ndan geçerek geldim. Gidişiniz ya da dönüşünüzde sizin de mutlaka geçmenizi öneririm. Çok huzurlu, farklı kuş ve ördek türlerinin bulunduğu bir park. Bu park doğal bir park değil, 1929’da Ibero-Amerikan fuarı için tasarlanmış, hem de Eyfel Kulesi etrafındaki bahçeleri tasarlayan mimar tarafından.
Meydanın kendisi ise İspanyol bir mimar tarafından fuar için yapılmış. Meydanın etrafındaki kanallar nedeniyle Küçük Venedik deniyormuş ama abartmayalım bence. Venedik’in yanından geçmez:)
Meydandaki binayı meydanla bağlayan köprüler İspanya krallıklarını temsil ediyormuş. Köprülerin üstünde ve binanın dizaynında Portekiz seramikleri diye bilinen ama aslında yayıldığı yer Endülüs bölgesi olan azulejos bulunuyor. Bu renkli ve bitkisel desenli seramikler meydanı daha da güzelleştiriyor.
Meydanı yarı çember gibi yapılması ve Guadalquivir Nehri’ne dönük olması Amerika’yı kucakladıklarını göstermek içinmiş. Binanın hemen önünde haritalarıyla birlikte İspanya’nın 52 eyaletini temsil eden seramik dizaynlar var. Ben de hemen gidip en sevdiğim şehri olan Barcelona ile fotoğraf çektiriyorum.
Bu meydanda Game of Thrones’un bazı bölümleri ve Star Wars çekilmiş. Ben gittiğimde de dansçı kızlar kendilerince bir kareografi sergileyip çekiyordu.
Kulelere de çıkabiliyorsunuz. Kulelerden meydanın daha değişik açıda fotoğraflarını çekmek mümkün. Ayrıca meydanda çokça satıcı bulunuyor, turistik hediyeler almak isterseniz hangisi hesaplı bakabilirsiniz. Özellikle Sevilla’da hediyelik olarak el yapımı yelpazeler çokça satılıyor.
Sevilla’da en sevmediğim şeylerden biri olan faytonlar bu meydanda da var. Hava serin olmasına rağmen kokularını sokaklarında buram buram hissederken yazları nasıl katlanıyorlar hiç bilmiyorum. Bir de ne gerek var.
Altın Kule (Torre del Oro)
İspanya Meydanı’ndan dönüşte Guadalquivir Nehri kenarından Altın Kule’ye doğru yürümeye karar verdim. Burayı ziyaret etmeden önce turist bilgi merkezi olan Costurero de la Reina’ya şöyle bir göz gezdirdim. Dışarıdan tatlış bir yapı, adeta prensesli bir çizgi filmden çıkmış gibi ama Sevilla’daki göz alıcı birçok yapının yanında sönük kalıyor diyebilirim.
Guadalquivir Nehri boyunca yürürken Sevillalıların da koşmaya ne kadar meraklı olduğunu gözlemliyorum. Özellikle erkekler ve her yaştan…Sabahın erken saatlerinden başlayarak koşuyorlar. Bizde mi bir hata var onlarda mı? Hani doktorlar koşmak da iyi değil falan diyordu, neyse.
Guadalquivir Nehri kenarında barımsı oturma alanları var, yaz dönemi geceleri çılgın partiler oluyor mu diye merak ederken çok modern bir tekne parti müzikleriyle öğlen saati olmasına rağmen nehirde süzülüyor. Tabi tüm dikkatleri de üstüne çekiyor.
Yolda yürürken İspanyollar beni Sevillalı sanıp bir yerle ilgili bir şeyler soruyor, hemen hiç İspanyolca bilmezliğe yatıp anlamıyorum diyerek ortamdan uzaklaşıyorum. Bir yanım da beni oralı sanmalarına seviniyor ne diyebilirim:)
Altın Kule Şehrin surlarını korumak için yapılan bir kule. Altın kule ismini nerden almış rivayetleri çokça fazla. Arkeolojik çalışmalarda malzemesinde altın olmadığı kanıtlanmış. Kulenin inşasında kullanılan malzemeler güneş ışınlarının kuleye vurmasıyla nehirdeki yansıması altın gibi gözüktüğünden bu şekilde adlandırılmış.
Kule şu an deniz müzesi olarak kullanılıyor. İstediğiniz miktarda bağış yaparak giriş yapabiliyorsunuz ancak sadece kredi kartıyla bağış yapmak mümkün.
Deniz Müzesi içinde şehrin denizcilik tarihine dair bazı bilgiler ve gemi maketleri bulunuyor. Tepeye çıktığınızda ise nehrin manzarasını ve katedral manzarası görebiliyorsunuz ama çok özel bir manzara mı derseniz bence değil. Denizciliğe özel bir ilginiz yoksa müze de çok ilgi çekici gelmeyebilir.
Sevilla Katedrali
En büyük Gotik katedrallerden birisi, daha önceden tabiki bir camiymiş. UNESCO miras listesinde yer alıyor. İçeriye giriş ücretli ancak dışarısı oldukça ihtişamlı. Her bir kapıya ayrı ayrı bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Biletlerinizi online da alabilirsiniz.
Giralda Kulesi önceden cami minaresiyken caminin katedrale dönüşmesiyle birlikte minare de çan kulesine dönüşmüş. 104 metre yüksekliğinde kuleye çıkış için de ayrıca ücret ödeniyor.
Katedral aynı zamanda Kolomb’un da kalıntılarının bulunduğu yer, zaten ziyaretçileri çekmesinin ana sebeplerinden biri de bu. Ben katedralin içine şöyle bir girdim, para vermeden görülen kısımlara göz atıp para vermemin çok da gerekli olmadığına kanaat getirdim diyebilirim.
Katedral etrafı faytonların da en yoğun olduğu bölüm, dolayısıyla en kötü kokan bölgesi diyebilirim.
Batı Hint Adaları Genel Arşivi
Buraya giriş ücretsiz. En sevdiğim mod:) İçeride adından da anlaşılacağı üzere arşivler yer alıyor, bazı eski dokümanlar sergileniyor. Ayrıca önemli insanların heykelleri var. Tabi tüm bunlar benim çok ilgimi çekmedi açıkçası. Vaktiniz varsa binadaki tavan işçilikleri, merdivenin oradaki tavan işçiliği gibi noktalar için girip hızlıca gezebilirsiniz. Kapıda sıra görürseniz endişe etmeyin, güvenlikten geçtiğiniz için biraz sıra oluyor.
Sevilla Güzel Sanatlar Müzesi
EU vatandaşlarına ücretsiz, bizlere cüzi bir miktar da olsa ücretli olması sinirimi bozdu ama yine de girdim. İspanya’nın önemli ressamlarının eserleri var ancak daha çok dini eserleri. Adını sıkça duyacağınız Murillo’nun birçok eseri sergileniyor. Daha önce birkaç yerde ziyaret ettiğim benzer temalı eserlere göre çok daha iyi olduklarını söyleyebilirim. Eserlerin yanısıra hem sergileniş biçimi hem de iyi korunmuş olması bunda büyük etken. Üst katta biraz daha dinsel olmayan resimler de mevcut. Ahşap oymalı piyanolara bayıldım diyebilirim. Tabi gezerken yine tavanlar, avlu, seramikler gibi noktalara da dikkat etmek lazım; tüm güzellikleri gözden kaçırmamak için.
Burayı sanata merakınız yoksa mutlaka gezin demem ancak Prado Müzesi’nden sonra İspanya’nın bu anlamda 2. önemli müzesi olarak gösteriliyor. Bir de önündeki meydanda birçok sanatçı eserlerini satıyor. Oldukça keyifli bir ortam. Müzeyi gezmeseniz dahi meydana uğramanızı öneririm.
Alameda de Hercules
Herkül’den esinlenerek isimlendirilen bu meydan Sevilla’nın en canlı meydanlarından biri. Etrafında kafelerden restoranlara ve çocukların vakit geçirebileceği alanlara birçok şey bulunan büyük bir meydan. Her iki ucunda Herkül ve Ceasar’ın heykellerinin bulunduğu Roma sütunları var. Ben gece gitmedim ancak geceleri de açık mekanları ve barlarıyla canlı olduğunu okudum.
San Luis de los Franceses Kilisesi
Kilisenin ücretsiz zamanına denk getirmeyi başararak bu kiliseyi gezebildim ve iyi ki de gezebildim. Kiliseye vardığımda henüz açılmamıştı, kapıda bekleyen İspanyol bir kadına İspanyolca sorunca kendimi kiliseler ve Hristiyanlık üzerine İspanyolca bir tartışma içinde buldum. Az çok nelerden dert yakındıklarını anladım ama konuşmaya dahil olacak kadar da ne din bilgime ne de İspanyolcama güvendiğimden sustum. Genel olarak kilisenin paralı olmasından ama diğer taraftan kilisenin bakımı için gerekli olduğundan, toplanan paraların fakirlere gittiğinden vs vs. bahsettiler. Uzlaşmaya da varamadılar tam olarak.
Kilisenin içi ışıl ışıldı, zaten soldaki ilk odada sizi tek bir duvarın boş olmadığı bir şaheser bekliyor, ihtişam deseniz var sanat deseniz var. Başınızı nereye çevireceğinizi şaşırıyorsunuz. Dinsel öğeler bir de anlam ifade ediyor olsaydı odadan kısa sürede çıkmam mümkün değildi. Diğer bir odası da öyle ancak altta yer alan taş alanın ne amaçlı kullanıldığını anlamadım. Ufak bir de bahçesi var, ihtişamlı kulesini buradan çekebilirsiniz.
Palacio de las Dueñas
Rönesans, Gotik ve Mağribi stillerinin karışımı bir yapı olan saray mimarisi ve bahçeleriyle ilgi çeken noktalardan. Çok önceden rezervasyon yaptırırsanız Pazartesi günü ücretsiz gezebileceğiniz noktalardan ancak ben 3 hafta öncesinde baktığımda maalesef ücretsiz limiti dolmuştu. Dolayısıyla verilsin paracıklar:) Verdiğiniz ücrete audioguide da dahil. Audioguide ile gezmek biraz gezintinizi uzatsa da dikkat etmeyeceğiniz birçok ayrıntıya bu sayede dikkat veriyorsunuz.
Bu sarayın içi de buradaki birçok yapı gibi renkli seramiklerle dolu, tabi bu da sarayı güzelleştiren etkenlerden. Birçok benzer yapı gezmeme rağmen aman çok sıkıldım her yerde de bunlar işte olmadım açıkçası. Hatta Arap etkisi keşke bizim ülkemizde de böyle görülseydi diye düşündüğüm anlar oldu, mevcut durumdansa.
Bahçeleri ve avluları oldukça keyifli; portakal ve limon ağaçları, palmiyeler, havuzlar ve birçok farklı çiçek gezinizi güzelleştiriyor. Bir sürü gövdesi varmış gibi gözüken ve çok büyük olan oldukça yaşlı bir ağaç var arka bahçede.
Ev hala Alba Hanedanlığına ait ve üst katı kullanıldığından ziyarete açık değil. Alt kattaki odaların ise hepsi farklı şekilde dizayn edilmiş, geçmişten günümüze gelen mobilyalardan, fotoğraflara ve resimlere birçok şey görebiliyorsunuz. Bir oda flamenko aksesuarlarıyla donatılmıştı mesela. Müzeden çıkarken bir müze satış mağazası da var, aslında müze satış mağazalarına göre uygun diyebilirim; ben sonradan birkaç beğendiğim şeyi almadığıma pişman oldum.
Palacio Marqueses de la Algaba
Ücretsiz bir sarayla daha karşınızdayım. Sabahın ilk saatleri, ben hızlı adımlarla saraya doğru gidiyorum; çünkü saray oldukça erken kapanıyor. İçeride neyle karşılaşacağıma dair hiçbir fikrim yok, kapıda da bir bilgi. İçeri giriyorum, hızlıca ücretsiz olduğunu teyit edip sarayın avlusunda geçiyorum. Yine seramikler, yine ortada bir çeşme ama diğer saraylar kadar abartılı değil; çok sade. Odaları gezmeye başladığımdaysa Sevilla’da örnekleri görülen mimari akımlara dair değerli bilgiler ve küçük örnekleriyle karşılıyorum. Burası aslında Sevilla hakkında genel bir bilgi edinmek için başlangıç olarak gezilebilecek bir saray. Bu bilgilerden sonra diğer gezdiğiniz yerlerde daha anlamlı gezebilirsiniz ama zaten önceden araştırdıysanız ya da bir rehber eşliğinde geziyorsanız gelinmesi şart bir nokta değil. Zira burada saraydan ziyade içindeki bilgiler öne çıkıyor.
Palacio de la Condesa de Lebrija
Piri’de dinlerken ilk duyduğum ve duyduklarıma merakımı cezbeden, rotamda olmasa da son anda eklenen Kontes Lebrija’nın Sarayı. Sevilla’da favori noktalarımdan biri. Bileti önceden almadıysanız bilet alırken alt katı hemen gezebileceğinizi ancak üst katta ailenin özel eşyaları bulunduğundan ancak rehberli gezilebildiğini söylüyorlar. Rehberli tur da bilet fiyatına dahil ama size en uygun ilk saatteki turu bilete yazıp o saatte gelin diyorlar. Ben 11:30 gibi girmiştim, 13:45’teki turda uygunluk olduğundan ona gelebileceğimi ilettiler. Biletleri internetten hallederseniz daha avantajlı olacaktır.
Piri’yi dinlerken en ilgimi çeken yerdeki arkeolojik mozaiklerdi ancak kontesin sanata merakını gözlemleyince daha da ilgi çekici hale geldi. İlk kattaki avluya bakan camekan mekanda otururken bir anda böyle bir sarayda yaşamak isterdim oldum. Dışarıdan içeri giren gün ışığı evin renkleriyle öyle bir güzellik yaratıyordu ki fotoğraf karesine sığdırmam mümkün olmadı.
Üst kattaki İngilizce ve İspanyolca turla saraya ve kontese daha da hayran kaldım. Kontes sanatın birçok dalına merakı olan ama en çok arkeolojiye duyduğu ilgisiyle öne çıkan bir kadın. Evdeki birçok mozaik ve önemli parçayı kendisi getirmiş, satın almış; yani güzel ve değerli olan her şeyi kovalamış. Royal Akademi’ye de ilk kabul edilen kadın kendisi. Evde aldığı eğitimlerle kendini geliştirmiş ve kütüphanesinde hem Fransızca hem İspanyolca hem de İngilizce yaklaşık 600bin kitap bulunuyor. Birçok farklı ülkeden eşyalar getirmiş. Bir de mücevher vb. şeylerini koydukları, seyahatlerde yanına aldıkları sandıklar var ki; bayılmamak ama aynı zamanda bunlar nasıl götürülüyormuş diye düşünmemek elde değil. Napoli’den olan mücevher sandığı en sevdiği kontesin, hatta bu sandıkla ilgili bir şiir bile yazmış.
Kontesin çocukları olmadığından ev yeğenlerine kalıyor, en sonunda da yeğeninin çocuklarına. Çocuklar da 1999’da evi müze olarak açıyorlar ama hala yılbaşı gibi önemli zamanlarda aile burada bir araya geliyormuş. Üst katta fotoğraf çekilememesi üzücü olsa da hatıralarımda uzunca süre yer edecekler.
Rosina’nın Balkonu
Rosina’nın balkonu “The Barber of Seville (Sevil Berberi)” operasındaki ana kadın karakter Rosina’ya hitaben bir balkon. Operada Rosina kendisiyle evlenmek isteyen Dr. Bartolo’nun sıkı gözetimi altında. Rosina ise balkonunun altında berber Figaro’nun yardımıyla kendisine serenatlar yapan Kont Almaviva’ya aşık. Aslında balkon Endülüs mimarisinin tipik bir örneği ve Sevilla’da birçok benzeri yerde bu tarz balkonlar görmek mümkün. Yine de çok merkezi bir noktada yer aldığından gitmişken görün derim.
Balkonun hemen yanıbaşında yer alan Tres Fuentes Garden da (Üç Çeşmeli Bahçe) oldukça keyifli bir park. Belki orada kısa bir mola da vermek isteyebilirsiniz.
Hospital de las Venerables
Pazartesi günleri önceden rezervasyon yaptırırsanız ücretsiz girişi olan yerlerden biri. Santa Cruz bölgesinde yer alıyor, 17. yüzyıldan Gotik bir yapı. Önceleri din mensupları için bir ev ve hastane olarak hizmet veriyormuş. İçinde bir kilise bulunuyor ki bu en görkemli yanlarından biri, freskler ve altarı gerçekten sanatsal olan kiliselerden. Burada yine Sevilla’daki birçok binada olduğu gibi avlu ve avluda bir çeşme bulunuyor, saraylara kıyasla çok sade tabiki. Ayrıca Velázquez’in resimlerinin sergilendiği bir oda bulunuyor. Genel olarak hastanenin duvarlarında Murillo’nun eserlerini de görebiliyorsunuz. Üst katta da modern sanata ayrılmış bir oda var.
Real Alcazar
Sevilla’nın en önemli, mutlaka görülmesi gerek denilen sarayını göremedim. Nasıl oldu derseniz, önce 3 hafta önceden bakmama rağmen Pazartesileri ücretsiz giriş için kapasite dolmuştu. Sonra ne de olsa bilet alırım gitmeden diyerek 3 gün öncesinde internetten bilete bakınca satın almalarda da benim gideceğim tarihlerin kapasitesi dolu gözüküyor. Neyse dedim erkenden sıraya giderim bilet ofisinde, alırım mutlaka. Sonra bilet ofisinin olduğu meydana bir girdim daha ofisin açılmasına nerdeyse 1 saat var; orta ölçekli bir meydanın 4 yanı da doluydu.
Neyseki benden 2 hafta sonra Semiha Sevilla’ya gidiyor ve sayemde bedava bilet için rezervasyon yapabildi. Benim bir dahaki seyahatime kadar ondan duyduklarımı aktarıyor olurum.
Santa Cruz Mahallesi
Sevilla’ya bölge bölge bakacak olursak Santa Cruz Real Alcazar, Batı Hint Adaları Arşivi, Sevilla Katedrali, Hospital de las Venerables gibi yapıların bulunduğu bölüme deniyor. Bu bölüm en popüler ve en kalabalık noktalarından. Burası eski Sevilla’da Yahudi bölgesiymiş ancak 14. yüzyılda Yahudilerin bölgeden sürülmesiyle ancak onlara ait kalıntılar gözlemlenebiliyor. Calle Mateos Gago en hareketli caddelerinden, her iki tarafında da klasik Endülüs tipi evlerin altında tapas barları ve kafeler yer alıyor. Plaza de Doña Elvira portakal ağaçlarının olduğu adeta bir avluyu andıran sakin meydanlarından biri. Dar sokakları ve renkli evleriyle sokaklarında kaybolmalık.
Triana Mahallesi
Guadalquivir Nehri’nin karşı kıyısında yer alan Triana Mahallesi merkezden biraz daha farklı. Buradaki evler bana daha çok Valensiya’nın bazı bölgelerinde evleri hatırlattı. Triana eskiden Sevilla’dan ayrıymış, hatta bugün bile burada yaşayanlar karşıya geçerken Sevilla’ya gidiyorum diyormuş.
Birçok flamenko dansçıcı ve gitaristin doğduğu bölge olduğundan flamenkonun önemli adreslerinden. Akşamları da bu sebeple köprü üstünden birçok turist Sevilla’nın bu bölgesine geçiyor. Puente de Triana olarak da bilinen köprünün bir ucunda sizi üstü kapalı bir yiyecek marketi (Mercado de Triana) bekliyor ancak ben akşam sularında gittiğimde birçok tezgah toplanmıştı. Dönüşte yine aynı köprünün üstünden geçerken ışıkların nehre yansımasıyla harika bir Sevilla manzarası sundu köprü. Eminim ki güneşli bir günde gün batımı da ikonik oluyordur.
Bu bölge ayrıca seramikleriyle de ünlü. Calle Alfarería etrafında birçok seramik atölyesi yer alıyor. Seramik bardak altlıkları, tabaklar çok hoşlar ama benzer ürünlerin buradaki dükkanlarda Sevilla merkeze göre daha pahalı olduğunu gözlemledim. Yine de dükkanlara seramik yapımını gözlemlemek için girebilirsiniz.
Calle Betis’in de gece hayatı için önemli bir nokta olduğu söyleniyor ancak ben bu sefer maalesef bunu deneyimlemeye fırsat bulamadım. Her Temmuz’da da bu bölgede Triana’nın azizlerinden birini anmak için Vela de Santa Ana kutlanıyormuş, geçiş törenleri ve flamenko performansları oluyormuş.
Burada bir de köprünün üstünden geçip dümdüz ilerleyince cadde sonunda Çinlilerin işlettiği bir dükkan “Bazar Triana Hui Feng” yer alıyor ve içinde yok yok, her şey de çok uygun. 5 Euro’ya bel çantası aldım mesela, 2 Euro’ya Sevilla yazan kalemlik gibi gibi.
Casco Antiguo
Aslında bu bölge Santa Cruz’u da kaplayan bölgenin genel adı ancak Palacio de las Duenas, Alameda de Hercules gibi noktaları da kapsıyor. Alameda de Hercules Meydanı etrafı sokaklarda hoş evler ve sokak sanatlarına rastlamak mümkün. Palacio de las Duenas yakınlarındaki Plaza Monte Cion ve Calle Feria üstünde de birçok tapas bar, restoran var ve öğle saatlerinde oldukça canlı, dolu oluyor. Yine Calle Feria’nın daha merkeze yakın noktasında yer alan Pepco ucuza alışveriş noktalarından.
Las Setas’ın yer aldığı hareketli bir diğer meydan Encarnación-Regina da bu bölgede yer alıyor. Buranın etrafı da hem yemek yerleri hem de bildiğimiz markaların alışveriş noktası olarak çok hareketli. Sierpes Caddesi en meşhur alışveriş caddesi, trafiğe kapalı bir cadde bu. Sierpes adlı bir yazar yaşadığından bu adı aldığını söyleyenler de varmış, daha ilgi çekici bir hikayeye inananlar da. Bir dönem Sevilla’da çocuklar ortadan kaybolmaya başlamış. Sevilla’da politik mahkumlardan biri kaçmak için kazdığı tünelde bu adama ve kaçırdığı çocukların cesetlerine rastlayınca adamı öldürmüş. Sonra da özgürlüğü için bir antlaşma yaparak salınması karşılığında adamın yerini söyleyeceğini iletmiş. Adam gerçekten de mahkumun söylediği yerde söylediği şekilde bulunmuş. Sevillalılar adamın insan şeklinde bir yılan (sierpe) olduğunu söylemişler. Hatta bazıları doğrudan bulunanın adam değil de yılan olduğunu iddia ediyormuş. Olay da burada geçtiğinden cadde Sierpes olarak isimlendirilmiş. Mahkumun yattığı hapishane 65 numarada yer alıyor, Cervantes de buradaki hapishanede yatmış ve Don Kişot’u burada yazmış. Tabi bu kısmı Saffet Bey’den caddeyi gezerken dinlemek çok daha keyifli, benden söylemesi.
Iglesia Colegial del Divino Salvador’un da yer aldığı eskiden cami olup kiliseye döndürülen yapı da bu bölgede yer alıyor. Bu kilisenin yapıldığı meydan ve etrafı da yemek yerleri açısından oldukça canlı. Kilisenin cephesi kırmızı, cami yıkılıp yerine kilise yapılmış. Kiliseye giriş ücretli olduğundan ben girmedim.
Sevilla’da Flamenko
Sevilla flamenkonun çıkış noktalarından, bu nedenle de Barcelona, Madrid gibi yerler yerine Endülüs Bölgesi’nde izlenmesi öneriliyor. Ben Büyük İspanya turunda hem Sevilla’da profesyonel bir gösteri hem de Granada’da Çingeneler mahallesinde bir gösteri izlediğimden tekrar gitmedim. Tabi Türkiye’ye gelen gösterileri de pek kaçırmıyorum.
Biz Sevilla’da El Palacio Andaluz’da izlemiştik, şehir merkezinde farklı noktalardan servisleri var. Öncesinde flamenko müzesi de gezilebiliyor diye okudum ama ben bu kısımdan pek bir şey hatırlamıyorum. Sadece gösterinin çok keyifli olduğu aklımda kalan (fotoğraf da 2015’den). Bazıları daha Triana tarafında izlenmesi gerektiğini savunuyor. Merkezde de Casa de la Memoria en çok önerilen noktalardan. Bu bölgede çok başarısız bir şey izlemek mümkün değil bence zaten, sadece tek kişilik gösterilerden ziyade farklı sanatçıları izleyebildiğiniz gösteriler daha keyifli olabilir. Bazı yerlerde gösteriye ekstra para ödemeden bir şeyler yiyip içerek de izlemek mümkün. Siz de kendinize uygun olanı bulursanız pişman olarak çıkmazsınız sanıyorum. Benim gittiğim sırada yoktu ama Plaza de Espana’da da sokak gösterisi modunda gösteriler olabiliyor.
Sevilla’da ziyaret ettiğim kafeler için bu yazıma göz atabilirsiniz.