Madrid’e 3. gelişim, en son 2019’da yine Ekim ayında gelmiştim. Üstüne çokça gezi eklenmediğinden belki dün gibi hatırlıyordum sokaklarını gezerken. Bu sefer müzeler, görülecek yerler gibi bir rotadan ziyade yeme-içme ve anı yad etme rehberi oldu diyebilirim. Bazı aradıklarımı bulamadım, bazıları ise tam bıraktığım gibi kalmıştı. Madrid’de gidilecek yerler ve bir önceki yazımdaki yeme-içme önerilerime buradan ulaşabilirsiniz.
Madrid’de Gidilecek Kafeler
Konaklayacağım otel Casual Madrid Del Teatre El Retiro’ya yakın gözüktüğünden varır varmaz eşyalarımı bırakıp yola koyuldum. Tabiki El Retiro’ya geçerken en sevdiğim yerlerden biri olan sahaflara uğrayıp kitaplara göz atmadan edemiyorum. Hala 1-2 Euro kitaplar, ah ah Valensiya’dan 3 kitapla dönmemiş olsaydım ve yolum daha uzun olmasaydı…
El Retiro’ya girdiğimde parkın içlerine giden kısımlara şeritler çektiklerini görüyorum. Parkın içine giremeyeceksem ne anladım parktan derken şeritin iç kısmında yürüyen birçok insan fark ediyorum. Meğersem meteoroloji uyarıları nedeniyle böyle şeritler çekmişler, yani riski alırsan içine girebiliyorsun. Hava o kadar da rüzgarlı değil, riski alıyorum. Sonbahar renklerinin bürüdüğü El Retiro’nun tadını çıkarıyorum, Madrid’e neden hep aynı zamanlarda yolum düşüyor bilmiyorum ama yine aynı renkleriyle ve enerjisiyle karşıladı beni bu park. El Retiro’yu sanırım Barselona’daki Ciutadella’dan daha çok seviyorum.
Bar Mirador El Estanque
İnsanların küçük teknelerde kürek çektiği göletin oradaki kafelerden biri bu, boş olan kenar masalardan birinde oturup churros söylüyorum. Maksat orada oturmak, churros bahane. Zaten yediklerinizden ziyade ortamından dolayı vakit geçirin diyeceğim yerlerden biri. Bir de benim gibi şanlıysanız oturduğunuz sırada bir amcanın canlı müziğine denk gelebilirsiniz.
Göletin üstünde kürek çekenler, gölet etrafında fotoğraf çekmek için duranlar ve fonda çalan romantik müzik beni huzurun içine çekiyor. Gölette evlilik teklifi edilse güzel olur diye aklımdan geçiriyorum ama heyecan ve sevinçten suya düşme ihtimali beni düşündürmüyor değil. Bu arada churros’um soğuyor ama ortam o kadar güzel ki umrumda değil. Churros’u çok tatlı yapmadıklarından soğukluğunu saymazsak iyi bile sayılır.
Honest Greeens Madrid
El Retiro’da biraz daha turladıktan sonra otele dönüyorum, girişimi yapıyorum. Odam çok geniş ve küçük ikramlarla dolu. Madrid gezim soğuğa rağmen güzelleşiyor gibi.
Otelden çıktıktan sonra istikametim Chueca bölgesi. Geçen gelişimizde burada yürümekten keyif almıştık, meydanlarından birinde oturup kahve içmiştim hatta arkadaşımın bitmek bilmeyen Primark alışverişi sırasında. Niyetim bu sefer geçen gittiğimizde saatlerinden dolayı kapalı olan Romantizm Müzesi (Museo del Romanticismo) avlusundaki kafe. Bu gidişimde ise 2020’de tamamen kapattıklarını öğreniyorum.
Daha önce kahve içtiğim meydana yöneliyorum, ancak meydanda işaretlediğim bir kafenin binası da restorasyonda. Şansım birden tersine mi döndü:(
Honest Greens geçen gezimizde tesadüfen keşfettiğimiz ama sonrasında benim müdavimi olduğum yerlerden. İspanya- Portekiz her yerde şubesi var. Güvenli ve genellikle beğendiğim bir seçim. Hiç banana bread (muzlu kek)’ini denememiştim, yulaflı latte ile söylüyorum ve uzun zamandır yediğim en iyi banana bread’le aşk yaşıyorum.
Kafe turlamam bugünlük bitiyor. Dönüşte Gran Via üstündeki Wow Konsept‘e uğruyorum. Burası değişik ve genellikle pahalı markaların ürünlerinin satıldığı adeta müzemsi bir mağaza. Her katında ayrı bir konsept var, dipnot tuvaletleri de oldukça temiz:) En üst katta rooftop barı da varmış ancak geçici olarak kapalı gözüküyordu.
Cafe Del Art
Bir sonraki günün sabahı durağım Spottedbylocals lokal önerilerinden Cafe Del Art. Burası dekoruyla beni benden alıyor. Balat’ta Velvet Cafe’ye giden ve sevenleriniz varsa eminim ki burayı da mekan olarak beğenecektir. Ortada upuzun bir masa üstünde yeşilliklerle dekore edilmiş bir tavan. Çoğunlukla ahşap detaylı ancak kadife sandalye kılıfı gibi eskiyi çağrıştıran malzemeler de kullanılmış. Duvarda ahşap bir dünya haritası duruyor. Cumartesi sabahı olduğundan ve açılış saatinde gittiğimden yer bulabildim ama ben gittikten sonra kalabalıklaştı.
Cafe Del Art’de Kruvasan ve kahveyle güne başlıyorum. Kruvasan büyükçe ama tat ve doku olarak yediklerimin en iyisi değil dürüst olmak gerekirse. Kahve de biraz sert benim için. Ortam o kadar güzel ki yediklerim bile olduğundan daha iyi geliyor.
Hola Coffee
Cafe Del Arte’den sonra yine El Retiro Parkı’na gidiyorum, Madrid’de yaşasam demek ki müdavimi olacağım. Pazar olduğundan herkes sportif aktivitelerde bulunuyor, park canlanmış. Parktan çıkışta Caixa Forum’un oradaki yeşil duvarın önünden geçiyorum. Parkın yakınlarında işaretlediğim yine bir lokal önerisi olan Hola Coffee var. Günün 2. kahvesinin yeri böylece belli oluyor.
Burası oldukça minik bir kafe. Hem turistler hem lokaller tercih ediyor. Normal sandalye-masaların yanısıra bank gibi olan oturma düzenleri de mevcut. Tatlıları da oldukça güzel duruyor ama henüz acıkmadığımdan sadece kahveyle yetiniyorum. Kahvesi lezzetli ama bardakları biraz küçük. Tabiki 3. dalga kahvecilerde olduğu gibi fiyat da bir tık yüksek. Burada çekilmiş kahve de alabiliyorsunuz. Küçük olduğundan ve kalabalık olduğundan uzun uzadıya muhabbetler için bence biraz fazla gürültülü.
La Bicicleta Cafe
Hola Coffee’den sonra Palacio Real de Madrid tarafına yürüyorum. Burası yine çok hareketli, malum turistlerin uğrak noktası. Gün batımı zamanı olmadığından o güzel manzaraları bulamıyorum ve açıklıkta olduğundan maruz kaldığım rüzgardan hızlıca kaçıyorum.
Gran Via üzerinden bildiğimiz markaların mağazalarını da dolandıktan sonra yine yorulduğumdan ve şarjım azaldığından günün 3. kahvesini içmem gerekiyor. Bazen siz kahveyi aramıyorsunuz, kahve mecburi istikamet oluyor yani. Yine Gran Via üzerinden Chueca Bölgesi’nin sokaklarına dalıyorum.
Bir önceki gün gidişimde adı bisikletli bir kafenin önü çok kalabalıktı, şansımı bir de bugün deneyeyim diyerek yola koyuluyorum ve ta daaa yer var. Özel bir albenisi yok, neden bu kadar kalabalık anlayamıyorum. Kahvesi de bana göre sert ama sevenleri var demekki. Belki de ismi çekiyordur insanları.
La Rollerie
Madrid’de ayrılmadan önce uğradığım son kafe La Rollerie. Casual Madrid Del Teatro yanında yer alıyor, farklı yerlerde de şubeleri mevcut. Adeta lüks bir restorana benzese de aslında daha çok pastane modu hizmet veriyor ve fiyatlar da çok yüksek değil. Burası genellikle sabah ve öğlenleri çok kalabalık olduğundan merak edip gelmek istedim.
Havuçlu kek ve mango smoothie söyledim. Özellikle havuçlu kek inanılmaz lezzetliydi, akşam geç bir saat olmasına rağmen hala tazeliğini de koruyordu. Smoothie de tam istediğim gibi çok tatlı değildi ve havuçlu kekle iyi gitti. Akşam geç saatte sanırım artık yorulmuş olduklarından servis biraz yavaştı.
Madrid’de Gidilecek Restoranlar
Cervecería La Campana
İlk günkü yemek durağım geçen sefer Madrid’e gittiğimizdeki ilk durakla aynı. Buraya kadar gelmişken Plaza Mayor’a çıkan sokaklardan birinde yer alan meşhur La Campana’da kalamar sandviç yemeden dönmek olmaz. Hem çok doyurucu hem de ekmeğinin sıcaklığından kalamarların lezzeti ve yumuşaklığına kadar çok iyi. Keşke bizim gibi tarator sosu da verseler…
Her zamanki gibi kalabalık, oturacak yer yok. Neyseki bu sefer çok sıra beklemeden hemen kalamar sandviçimi alıp tezgahta yiyorum. Lezzetinden eksilen bir şey yok, yine gitsem yine ziyaret ederim. Hem de fiyat olarak çevresindeki birçok yere göre çok uygun. Ben çıkarken kapıda da uzunca bir sıra oluşmaya başlıyor, merak etmeyin siparişler 1-2 dakikada hazır olduğundan sıra çabuk ilerliyor.
El Viajero Madrid
El Viajero geçen sefer gidip terasta yer olmadığı için vazgeçtiğimiz yerlerdendi, yine bir lokal önerisi. Bu sefer teras arayışım yok, zira hava yağmurlu, hemen girip ufak bir şeyler atıştırmak derdindeyim. Ortamın dekoru biraz koyu olsa da hoş. Cam kenarında yüksek bir masaya oturtuluyorum, genelde solo seyahat edenlere her zaman düşmeyen masalardan.. Havadan nasibimi alsam da bazı yerlerde şans beni buluyor.
Patatas bravas ve mini burger söylüyorum. İkisi de çok lezzetli, yerim olsa bir mini burger daha söyleyeceğim. Patatas bravas’ın hafif acı sosu boğazımı yakıyor ama ağzımda da müthiş bir tat bırakıyor. Hayır hayır çok aç olduğum için değil bu yazdıklarım, aksine yağmurdan kaçarken Latin Meydanı’na geldiğimde bir an buranın gözüme çarpmasıyla girdim buraya. Yani gerçek bir lezzetten söz ediyorum burada, en iyi burger için Viajero’ya gelin:)
El Trebol Pizzeria
Burayı restoran kategorisine koymamalıyım belki ama Viajero’da güzel bir yemek sonrası akşama midemde tam bir ana yemeğe yer kalmadığından dilim pizza ya da empanada ile geçiştirmek istiyordum. Buranın dilim pizzaları tercih ediliyor sanırım, hemen her çeşit azalmıştı. Buna güvenerek girdim, doğru bir tercih olmuş. Hem dilimleri büyük hem de lezzetli. Ben mantarlı tercih ettim.
Madrid’de Gidilecek Barlar
Hat Madrid
Hat Madrid yine 2019 yılından beğendiğimiz barlardan biriydi. Poşette kokteylleri sunmaları değişik bir deneyim olmuştu. Aynı zamanda hostel olduğu için ortamı da çok kültürlü oluyor. Bu gidişimde poşetten vazgeçmişler sanıyorum, hiçbir masada görmedim. Maalesef akşam geç saat olduğu için şehir manzarası da görmek zordu ama cam kenarı masalarda daha erken saatte görülebilir.
Bu sefer gözüme nedense daha küçük geldi ve çok fazla değişik kültürden insan da göremedim. Yine de keyifli vakit geçirdim diyebilirim.
O Cacho Do Jose Madrid
O Cacho do Jose hem yemek hem bar olarak tercih edebileceğiniz yerlerden. Ben mojito söyledim. Mojitomun servisi ve yanında gelen ikramlar çok tatlıştı. Meydanda yer aldığından gelen geçeni, diğer oturanları izlemek keyifli. Ayrıca fotoğraftaki muhteşem ışıklı binaya bakıyor olması da ayrıca havalı. Fiyatları da kesinlikle uygun. Aslında burada biraz daha uzun vakit geçirebilir, bir içki daha ısmarlayabilirdim ama Hat’te de içtiğim içki üstüne daha fazla karıştırmak istemediğimden vazgeçtim.