St. Ignatius Kilisesi
Bu kilise Roma’da çok sevdiğim bir kilise örnek alınarak yapılmış; St Ignozia di Loyola. Tabiki onunla yarışamaz ama içi görmeye değer kiliselerden birisi. Kilise, dış ve iç mimarisiyle tamamen barok tarzı yansıtıyor. Kilise, Cizvitler tarafından inşa edilip St. Ignatius Loyola, yani Cizvit Tarikatı’nın kurucusuna adanmış.
Kiliseye çıkmak için kullanılan barok merdivenler, yani Jesuit Staircase de Roma’daki İspanyol Merdivenleri’nden esinlenilerek tasarlanmış. Game of Thrones dizisinin ünlü “Walk of Shame” sahnesinde kullanıldığından burası en kalabalık noktalardan biri.
Amerling Çeşmesi
Dubrovnik Eski Şehir’e ister kendiniz taksiyle ister turla gelmiş olun genellikle gördüğünüz ilk şey bu çeşme oluyor. Buluşma noktası olarak da hizmet ettiğinden burası sürekli kalabalık. Çeşmenin arkasında birkaç restoran ve kafe bulunuyor. Ayrıca bir de manzara noktası var.
Büyük Onofrio Çeşmesi
Eski Şehir bölgesinde Pile Kapısından girdiğinizde sizi karşılayan tarihi çeşme. 15. yüzyılda inşa edilen bu büyük taş çeşme, şehrin su ihtiyacını karşılamak ve halkın kullanımına sunmak için tasarlanmış. Eski Şehir gezinize başlamadan önce burada sularınızı doldurabilirsiniz, tabi biraz sıra beklemeniz gerekebilir.
St. Salvation Kilisesi
Dubrovnik’te kiliseden başka bir şey yok mu demeye başladığınızı duyar gibiyim. Turistik mekan anlamında yok aslında, gerçekten de çok fazla kilise var. St. Salvation kilisesi birçok kültürel etkinliğe, küçük konserlere de yer verilen bir kilise ancak bizi çok etkilemedi diyebilirim.
Franciscan Kilisesi ve Manastırı
Franciscan Kilise ve Manastırı çeşmenin çaprazında yer alıyor. Biz manastırın içinde 1317 yılında kurulmuş eski eczaneyi (Stara ljekarna) görmek istemiştik. Tarihi eczanede eski tıbbi kitaplar, ilaç şişeleri ve cerrahi aletler sergilenmektedir ancak manastır ve müze bölümüne giriş ücretli olduğundan gezmedik.
Church of the Annunciation (Meryem’e Müjde Kilisesi)
Dubrovnik’teki küçük Ortodoks cemaati için bu kilise, Dubrovnik’in çok kültürlülüğünü de yansıtması açısından önem taşıyor. Bu kilisenin içi zengin bir şekilde dekore edilmiş ve tavanı da güzel olan kiliselerdendi. Stradun Caddesi’ne paralel sokaklardan Ul. od Puca’da yer alıyor, önünden geçerken girmek istersiniz belki diye yazıyorum.
Dubrovnik Sokakları
Dubrovnik bence en çok da küçük, dar, arnavut taşları döşeli sokaklarının gezilmesi gereken bir şehir. Sokaklardaki bir kemer, evlerindeki bir çiçek, karşılaştığınız bir kedi şehrin taşlarının rengiyle birleşince çok güzel kareler veriyor. Bazen bu kareler için biraz merdiven tırmanmanız gerekiyor maalesef ama değer. Bir de sokaklarında küçük tatlış dükkanlar karşınıza çıkabiliyor. Bizim karşımıza da top oynayan iki ufaklık çıktı, bir süre biz de onlara katıldık. Aynı dili konuşmasak da kısa süreliğine birlikte eğlenebildik.
Stradun Caddesi ana caddesi ama sadece bu caddeyi boydan boya gezdim yapmayın. Paralel sokaklarını da mutlaka gezin. Bir de Buza Bar’a giden surların üstünde gezdiğiniz rotanın hemen bir altındaki sokaktan yürüyün. Biz en güzel sokaklara burada dolaşırken rastladık.
Lokrum Adası
Lokrum adası Dubrovnik merkezinden yaklaşık 10 dakikada tekneyle ulaşabileceğiniz bir yer. Fiyatlar biraz yüksek, seferler sık. Biz tavuskuşlarını görmek için gittik özellikle ama hem doğa yürüyüşü hem sahillerinin tadını çıkarmak için uygun. Restoran ve kafeler de mevcut. Mrtvo More da insanların yüzdüğü küçük bir göl ama çok kalabalık olduğundan koskoca deniz dururken burada yüzülmesine anlam veremedim. Ayrıca kayaking yapılan mağaralar da var ama biz bunlara gitmedik. Anlayacağınız dilerseniz tüm günü geçirebileceğiniz bir yer burası.
Ayrıca Benedictine Manastırının içinde Game of Thrones’a dair ücretsiz bir müze de var. Burada tahtta oturup fotoğraf çektirebiliyorsunuz da. Biz önce ücretli diye düşünmüştük, zira Dubrovnikliler her şeye para almaya bayılıyor ama enteresan bir şekilde ücretsiz. Manastırın avlusuna da yağmur yağınca sığınmıştık, iyi ki de öyle yapmışız.
Tavuskuşları adanın her yerinde özgürce geziyorlar, ilgiden sıkılmış olacaklar ki çoğunlukla insan görünce hemen kaçıyorlar. Birlikte fotoğraf çektirmek biraz zor anlayacağınız ama yeterince çabalarsanız imkansız değil.
Dubrovnik Manzaraları
Lovrijenac Kalesi’nin etrafı en güzel manzaraları veren yerlerden birisi. Biz kalenin içine girmedik ama dilerseniz ücretli olan bu kaleye girip içinden de güzel manzaralar yakalayabilirsiniz. Tabi biraz yokuş çıktığınızdan çok sıcak bir zamanı seçmenizi önermem.
Dubrovnik Batı Limanı da kaleyi daha yakından fotoğraflamak için uygun. Ayrıca burada manzaralı mekanlar yazımda bulunan yerlerden birisi de mevcut.
Bir diğer manzara noktası Gradac parkın orada yer alıyor, burası da güzel bir manzara sunan yerlerdendi. Ayrıca buraya çıkarken geçtiğimiz evleri de çok beğendik.
Harbour Viewpoint de isminden de anlaşılacağı üzere limanın güzel bir manzarasını veriyor, arkasındaki renkli evlerle hoş bir görüntü oluşturuyor.
Surlardan da Dubrovnik’i fotoğraflamak mümkün ama surlara çıkmak oldukça pahalı; açıkçası o kadar para vermek çok mantıklı gelmedi, hele ki gündüz güneşin altında dolaşmak için. Dubrovnik’te teleferikle 778 metre yüksekliğindeki platoya çıkabiliyorsunuz, burayı ilk gidişimde gece ziyaret etmiştim. Bence yakından çektiğiniz fotoğraflar kadar güzel değil, çünkü şehri oldukça küçük görüyorsunuz. Yukarıda bir de restoran mevcut. Bu gidişimizde de teleferiğe bakalım dedik ama oldukça pahalanmış, o yüzden vazgeçtik.
Hırvatistan Savunucuları Mezarlığı (Croatian Defenders Cemetery)
1991-1995 yılları arasında gerçekleşen Hırvat Bağımsızlık Savaşı (Homeland War) sırasında hayatını kaybeden Hırvat askerlerinin anısına adanmış bir mezarlık burası. Her yıl, özellikle Bağımsızlık Günü (8 Ekim) veya Anma Günü (18 Kasım) gibi ulusal anma günlerinde, mezarlıkta törenler düzenleniyormuş. Bu günlerde askerlerin aileleri, yerel halk ve yetkililer, hayatını kaybedenleri anmak için toplanıyorlarmış.
Biz yürürken tesadüfen keşfetmiştik, ziyaret ettiğimiz en güzel mezarlık diyemem ama anıt şeklinde mezar taşları mevcut. Yolunuz düşerse gidebilirsiniz. Manzaralı mekanlarda bahsettiğim Fratellos’a da çok yakın.
Dubrovnik Kumsalları
Bu gidişimde Dubrovnik’te denize girmedik ama girenlerin olduğu yerlere uğradık, hatta birinde ayaklarımızı suya soktuk dayanamayıp. Lokrum adasında zaten adanın farklı noktalarında girilebilecek yerler olduğundan bahsetmiştim. Hırvatistan merkezde ise en gözde noktalardan biri Buza Beach, burası taşlık bir alan, çoğu kişi hem manzara hem de yüksekten atlamak için burayı tercih ediyor. Aşağıda merdivenle girebileceğiniz bir yer de mevcut ama havlu koyup güneşleneyim diyeceğiniz alan pek yok, denizden çıkınca üstünüzü değişip barda takılabilirsiniz.
Beach Sulic oldukça küçük bir koy. Küçük olmasına rağmen denizi temizdi. Yine de güneşlenmek için çokça alan sunmuyor, denizin tadını çıkarmak için de açılmanız gerekiyor. Bir de taşlık. Biz ayaklarımızı sokalım derken çok zorlandık giriş çıkışta.
West Harbour (Batı Limanı) çoğu kişinin denize girmek için tercih ettiği yer, yani anlayacağınız üzere kalabalık ama denize doğru giden bir yol olduğundan denize girmek ve burada oturup güneşlenmek için iyi bir nokta sunuyor.
Merkezden biraz uzaklaşınca farklı kumsallar da mevcut. Biz ilk gidişimizde bir adaya geçmiştik diye hatırlamakla birlikte neresi emin olamıyorum. Lokrum değil, içimden bir ses Lapad ya da Kolocep olabilir diyor. Paralı şezlonglu alanlar da vardı ama biz kayalık bir yerinden girmiştik ve deniz çok berraktı diye hatırlıyorum. O zamanlar blog yazmadığımdan not almamış olmam üzücü.
Bonus: Biz oradayken tesadüfen limanda yapılan su futbolu müsabakasına rastladık. Dubrovnik için önemli sanıyorum, zira taraftarlar çok ateşliydi. İzlerken de eğlendik. Siz de gitmeden önce gideceğiniz tarihte böyle bir şey var mı bakabilirsiniz.