- Dublin’de Gezilecek Yerler
- Dublin’de Gidilebilecek Mekanlar
- Dublin’de Ulaşım
- Dublin’de Hangi Para Birimi Geçerli?
Dublin Dublin… Adeta Bodrum Bodrum gibi tınlamasıyla Bodrum Bodrum şarkısından esinlenerek yazıya başlasam da Dublin’in Bodrum’a benzer hiçbir tarafı yok elbette:) Öncelikle o neredeyse anlık değişen havasıyla adeta bipolar bir şehir diyebilirim. Rüzgarın sert esmesiyle çabuk yer değiştiren bulutlar ise bu değişikliğin ana kaynağı. Günlük güneşlik havanın etkisiyle mutlu mesut gezerken 10 dakika sonra şakır şakır başlayan yağmurla sığınacak yer arama çabanız birden tüm motivasyonunuzu alıp götürebiliyor. Neyse ki değişimler kısa sürüyor, dolayısıyla yağmuru gördüğünüz anda Dublinliler gibi siz de bir yere sığının ve dinmesini bekleyin. Havanın yarattığı kafa karışıklığı Dublinliler’in kıyafetlerine de yansımış. Yağmurluk, hırka gibi şeyleri yanlarında taşırken ayaklarında parmak arası terlik, sandalet görmek mümkün:)
Dublin, İskoçya-İrlanda turumuzun son durağı. Beklentimiz yüksek ama ne beklediğimizi de çok bilmiyoruz. Gelmeden detaylı bir araştırma yapmamış olmanın da etkisi büyük elbette, akışa bırakmak dedikleri bu olsa gerek.
Dublin’de ilk durağımız Trinity College. Trinity College en çok kütüphanesiyle (Book of Kells) meşhur. Kütüphanede girişi ücretli olmasına rağmen öyle bir sıra var ki çok şey mi kaçırıyorum acaba diye düşünüyor insan. Neyse ki girenlerden duyduğumuz kadarıyla fotoğraflarda gördüğümüzden fazlası yokmuş. Harry Potter filminde bu kütüphanenin kullanılması biraz daha ilgiyi arttırıyor olabilir elbette ama Trinity College hakkında en önemli özellik bu değil bence. 1970’e kadar Katolik yasağı olan bir eğitim kurumu, sadece Protestanlara açık; düşünsenize 1970 gibi yakın bir tarih.
Trinity College’da bir diğer önemli nokta Pomodoro tarafından yapılan “Sphere Within Sphere” heykeli. İlk Vatikan’da yapılan bu heykel bir tarafından baktığınızda çok düzgün gözükürken diğer tarafında bir çatlak var ve içinden bir kürenin daha çıktığını görüyorsunuz. Heykelin ne ifade ettiğine dair farklı yorumlar var; her şeyin kırılgan bir yanının olduğundan, elitlerin parçalanmış bir dünyayı köleleştirmesine kadar uzanan. Pomodoro ise dış katmanın Hristiyanlığı iç katmanın da dünyayı ifade ettiğini söylüyor. Benim görüşüm ise sanat eserlerinin herkesin kendi yorumlamasına bırakılması, bir şarkı yazıldığında söz yazarı çıkıp “ben bu niyetle yazdım siz de aynı duygu ve düşüncelerle dinleyin” demiyorsa aynı şey bence heykeller ve diğer sanat eserleri için de geçerli.
Bir de burada yakın geçmişte filmini izlediğim “Süfrajet” hareketinin lideri Emmeline Pankhurst’ün bir sözünün yer alması beni daha çok etkiledi: “Eğer bunu kazanırsak, kavgaların en zorunu..gelecekte dünyadaki tüm kadınlar için zamanı geldiğinde kendi kavgalarını kazanmaları çok daha kolay olacaktır.”
İkinci durağımız ise her zaman olduğu gibi elbette ünlü alışveriş caddesi; Grafton Street. Mağazaların ve ara sokaklarında AVM’lerin bulunduğu bu cadde İstiklal’in eski zamanlarını andırıyor; tahmin edersiniz ki oldukça kalabalık.
Caddenin sonunda ise Dublin’de en sevdiğimiz yer; St Stephen’s Green. Park gördü mü beni orada bırakın saatlerce gezeyim, elbette Londra‘dakilerle kıyaslayamam ama St James Park’ı da andırmıyor değil. Eğer elinizde yiyecek varsa ve korkmuyorsanız yiyecek kırıntılarını avcunuza koyun ve güvercinlerin gelip kolunuza, kafanıza konmasını bekleyin. Gerçi martılar ve diğer tüm kuşlar eklenince biraz korkunç olabiliyorlar. Burası dinlenmek, huzur bulmak ve şehrin kalabalığından kaçmak için ideal.
St. Stephen’s Green’den çıkıp biraz yürüyünce rengarenk kapılara rastlıyorsunuz. Kraliçe Victoria öldüğünde kapıların yas göstergesi olarak siyaha boyanmasına karar verilmiş ancak İngiliz yönetimini istemeyen İrlandalılar kapılarının siyah yerine rengarenk boyamaya karar vermişler. Popüler diğer bir yorum ise çok içip sarhoş olunca kapılarını kolayca bulmaları için böyle boyamış oldukları yönünde.
Dublin’in turistler için en popüler noktası ise şüphesiz Temple Bar. Herkes dışında fotoğraf çekilmek için kendine güzel bir açı arayışında. İçinde de gün boyu canlı müzik, bir şey içmeseniz de girip bir bakın derim.
Dublin’deki keyifli aktivitelerden bir diğeri ise güneşli bir zamanında Liffey Nehri kenarında yürümek. Burada yürürken de yayalar için yapılmış ilk köprü olan Ha’Penny Bridge‘e uğramayı unutmayın. Bu köprü olmadan önce insanlar karşıdan karşıya motor ile geçiyorlarmış, fakat motorların eskimesiyle işletmeci Walsh motorları tamir ettirmek yerine köprü yaptırmaya karar vermiş. Motorların yerini alan köprüden geçenlerden ise yarım kuruş (Half penny) para alınıyormuş. Köprünün adı da ödenen ücretten dolayı zamanla Ha’penny olmuş. Ayrıca köprünün diğer tarafında da alışverişe devam edebilirsiniz.
Yağmurlu bir zamana denk gelince yapılacak aktivitelerden biri de girişi ücretsiz olan Ulusal Galeri‘ye gitmek. İster istemez diğer gittiğim galerilerle karşılaştırıyorum, karşılaştırınca da biraz sönük kalıyor elbette ama iç duvarındaki mural görülmeye değer.
Guinness Bira Fabrikası’na bira sevmeyen biri olmamdan ötürü gidip para bayılmak istemedik. Gidenler çok beğenmişler, bira içmiyorsanız bile gidin dediler ama karar size kalmış. Ayrıca kapak fotoğrafında görüldüğü üzere Heineken de İrlanda markası olmamasına rağmen bu pub cennetinde kendini ön plana çıkarmaya çabalamış.
Suffolk Sokağı üzerinde de Molly Malone Heykeli var; hem hayat kadını hem de balık satıcısı olan bu kadın halk tarafından sevilen bir kadın olduğundan ölünce heykeli yapılmış. Göğüslerine dokununca şans getirdiğine ve hayaletinin şehir de dolaştığına dair rivayetler de var. İrlanda’da Molly Malone’u anlatan bir şarkıları (Cockles and Mussels) da mevcut.
Dublin’de içimizde kalan tek yer ise şehir merkezine biraz uzakça ve oldukça büyük olan Phoenix Park; içinde geyiklerle çekilen fotoğrafları gördüğümüzde çok heves etmiştik ama zamanımız da kalmamıştı. Neyseki gidenlerden öğrendiğimiz kadarıyla her zaman geyik görmek mümkün olmuyormuş.
Son olarak ise rehberimiz Anadolu Ateşi’nin de çıkışı olan River Dance gösterisine gitmemizi önermişti ancak bilet fiyatları artan kurlarla elimizi yaktığından hiç yeltenmedik.
Dublin’de Gidilebilecek Mekanlar
Dublin’de bir gün kafe arayışına çıktık, istediğimiz şöyle tatlış ya da farklı bir havası olan güzel de bir kahve içebileceğimiz bir mekan. Az gittik uz gittik, yine de o kafeyi bulamadık; her yer pub! İşte ben o gün Dublin’i çok sevemedim:) Sonunda Grafton Caddesi’nin King Caddesi ile kesiştiği noktadaki Nero Kafe’ye oturduk; sonuçta buraya oturacaksak neden bu kadar yorulduk diye insan sormadan edemiyor. Neyse buranın alt katı çok hoşmuş; giderseniz kesinlike bu bölümü tercih edin. Bir de Insomnia’lar çok yaygın, turdaki misafirlerden deneyip beğenenler vardı.
Yemek içinse birçok mekan mevcut; özellikle Grafton’un paralel caddesi William St ve Temple Bar civarında. Biz oldukça merkezi William St üzerindeki Gourmet Burger Kitchen’da oturduk; genel olarak memnun kaldık.
Dublin’de Ulaşım
Bu bölümün adını Dublin’de trafik koysam daha doğru olurdu sanki. Hiç beklemiyordum ama Dublin’de özellikle mesai çıkış saati oldukça fazla trafik var. Toplu taşıma ağları da çok gelişmiş değil. Tramvaylar kalabalık. Dublin’de yürüyerek gezin derim.
Bir de bizim denk geldiğimiz Papa’nın gelişi gibi önemli bir etkinliğe rastlarsanız bazı yollar kapatılabiliyor, bunları takip etmekte ve ona göre önlem almakta fayda var.
Dublin’de Hangi Para Birimi Geçerli?
Dublin’in para birimi Euro. Eğer bizim gibi İskoçya-İrlanda turundaysanız Dublin’e kadar Pound ile gezip bir anda Euro’ya dönünce biraz karışıklık oluyor elbette. Fiyatlara hala Pound gözüyle bakınca her şey daha pahalı geliyor, sonra birden farkına varıp kısmen rahatlıyorsunuz. Kısmen diyorum çünkü Euro-Pound arasındaki kur farkına ülkenin son kur durumları maalesef hiç katkıda bulunmuyor. Eskiden aralarında 2 TL hatta daha fazla fark bulunurken, bu farkın gün geçtikçe azalması Edinburgh’da 8 Pound olan aynı kazağın Dublin’de 10 Euro olan haliyle daha pahalıya gelmesine neden oluyor. Neyse umarım siz bu yazıyı okurken durum daha da kötü olmamıştır.
Dublin’de konaklama, İrlanda-Türk ilişkilerinde tarihi bir olay ve Dublin çevresinde yeşile doyabileceğiniz yerler ise “Dublin Çevresinde Gezilecek Yerler” yazımın konusu.