Lyon Havalimanı’ndan Merkeze Ulaşım
Biz gittiğimizde merkez tren garında bir çalışma olduğundan havalimanından kalkan express tren maalesef merkeze gelmiyordu. Tren fiyatları iki kişi olduğunuzda taksi fiyatına denk geldiğinden biz Bolt üzerinden taksi çağırdık. Über fiyatları daha yüksekti. Yaklaşık 1 saate yakın sürdü Part Dieu tren garının oradaki otelimize varmak.
Lyon’da Kaç Gün Kalınır?
Lyon’da 3 tam gün yeterli bence, tabi alışverişe daha çok vakit ayırmak isterseniz 4’e de çıkabilir. Eğer farklı yerlere geçecekseniz 4-6 gün arası kalabilirsiniz, hatta uzayabilir nerelere geçeceğinize bağlı olarak.
Lyon’da Görülecek Yerler

Lyon’da gezimize Le Bal des Ardents adlı kitabevinden başlıyoruz. Kitabevinin içinden ziyade kapısının kitaplarla kaplı olması oldukça davetkar. İçini de benzer şekilde düzenlemeleri hoş olurdu aslında. Bazı tablolar falan var ancak genel anlamıyla yaratılan beklentinin aksine sıradan duruyor. İçeride sadece 1-2 stant İngilizce kitaplara ayrılmış bölüm var, çoğunlukla Fransızca.

Buradan ikinci durağımız Güzel Sanatlar Müzesi. Hava da soğuk olunca müzeye girmek akıllıca geliyor ancak kapanmasına sadece 1 saat olduğundan ve görevli 4 saatte ancak gezibileceğini söylediğinden sadece bahçesini gezmekle yetiniyoruz. Bahçeye giriş ücretsiz. Oldukça da huzurlu bir yer, bankalarda soluklanmak için ideal. Ayrıca heykeller de var. Bir kafesi de var ama hazır kahve makineleri olduğu için biz oturmayı tercih etmiyoruz.

Güzel Sanatlar Müzesi önü Dünya mirası listesinde bir meydan olan Place des Terreaux’a açılıyor. Burada Bartholdi Çeşmesi de var. Açıkçası İtalya’daki meydanlardan sonra burayı dünya mirası listesine sokan ne olmuş çok anlayamadım.

Lyon’da yürürken karşınıza çıkan hoş binaların çoğunu bir opera ya da belediye binası sanıyorsunuz ama çoğu otel çıkıyor. Şaşkınız tabiki bu durum karşısında. Bu meydanın hemen bir arka sokağında Opera Binası yer alıyor. Biz birkaç hafta öncesinde bakmamıza rağmen maalesef gideceğimiz tarihte operalara yer bulamadık. Yani burada opera izlemek istiyorsanız gitmeye karar verdiğiniz anda bakın derim. Operanın hemen yanındaki Place Louis Pradel ise değişik bir meydan. Hem Fransızlar hem de biraz tekinsiz bulduğumuz tipler var. Buradaki heykelleri ise anlamlandıramadık.

Buradan renkli merdivenlerinden biri olan Escalier Mermet’e gidiyoruz ancak şansımıza yanındaki binada restorasyon var, çok etkileyici bulamadık bu haliyle. Ama bu bölgedeki ara sokaklar çok hoş, her an karşınıza hoş bir kafe, butik bir mağaza, plakçı ya da galeri çıkıyor. Biz sokaklarına girip çıkmaktan çok keyif aldık diyebilirim. Biz gezerken Galerie Ateliers L’Alcôve‘de kadın bedeni üzerine değişik bir sergiye rastladık ve sergiyi çok beğendim, hatta sanatçı da içerideydi. LeGram VG plak dükkanı olarak da hoş gözüküyordu, plak severlerin dikkatine:)

Yine bu bölgede mağazaların yer aldığı bir geçit olan Passage Thiaffait‘e de uğruyoruz, birçok traboule diye geçen geçitten daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Buradan da binaların içinde yer alan geçitlerden biri olan Traboule et Cour des Voraces‘e gitmeye niyetleniyoruz, iki girişi var birisi ıssız ve karanlık gözüktüğünden üstteki girişini tercih ediyoruz ama çok da bir albenisi yok. Niye bunlar turistik yer olarak geçiyor anlam veremedik. İnternette liste şeklinde de bu yerleri bulabilirsiniz.

Mnt de la Grande-Côte ünlü caddelerinden ve üzerinde birçok tatlış butik bulunuyor. Oldukça da kalabalık. Bu caddenin bitişine yakın Escaliers Montée des Carmélites var, bu Mermet merdivenlerine göre daha renkli ve keyifli bir merdiven. Hemen yanında da amfitiyatronun yer aldığı bir park var. Gitmişken gördük ama pek etkilenmedik.

Biz nehrin diğer kıyısında konakladığımızdan dönüşte akşam vakti köprülerinden geçmek keyifli. Hatta nehir kenarında yazın daha da canlı olacağını düşündüğüm tekne şeklinde bar/kafeleri de mevcut.

Ertesi güne daha zinde başlıyoruz, hava da şansımıza çok daha iyi. En azından güneş yerinde.. Meşhur meydanlarından Republique‘e gidiyoruz ama yine neden meşhur anlayamıyoruz. Cadde olarak ise meşhur olması anlaşılır, zira bildiğimiz markaların çoğunun bu cadde üzerinden mağazaları var ancak Pazar gününü burayı gezmeye ayırdıysanız bizim gibi size kötü haber: Pazar günleri mağazalar çoğunlukla kapalı.

Bugün rotamız nehrin bir diğer kıyısı; Vieux Lyon. Bu tarafa geçerken Lyon’un renkli yüzü bizi karşılıyor. Rengarenk evler yan yana. Burası bana hem bir Viyana hem de Sevilla vibe’ı veriyor nedense. Geçer geçmez kıyıda bizi bir pazar bekliyor. Pazarda birçok hediyelik eşya, resimlerden kitap ayraçlarına, takılara birçok şey var.

Kıyıyı bitirince Fresque des Lyonnais muralini görmek için karşı kıyıya bir geçiyoruz, zira o da köprünün hemen diğer ucu. Nerdeyse evin tüm duvarlarını kaplayan bu duvar sanatı oldukça hoştu. Kütüphane temalı olduğundan Fresque “The library of the city” ‘i daha çok sevdim yine de sanıyorum. Ayrıca bu bölgede farklı murallere de rastladık.
Nehrin bu kıyısında da bir ikinci el sahafçı vardı, kütüphane muraline yakın ama çoğunlukla Fransızca olduğu için sadece bakmakla yetindik. Bu şehir sanat dolu, entelektüel bir şehir ve bunu duvar sanatlarında bile görmek mümkün. Bir de tabi şarap ve yemek.

Nehrin tekrar Vieux Lyon tarafına geçiyoruz. Bu arada Lyon şehir koşusuna denk geliyoruz, tüm gün denk geleceğimiz gibi. Her yaştan koşucular, turistik noktalar da dahil Lyon’un eski şehir tarafında tüm gün koşuyorlar da koşuyorlar. Bizim için de onları izlemek keyifli bir aktivite oldu diyebilirim.

İlk önce burada Saint Paul Meydanı’na çıkıyoruz. Burda kısaca kafede soluklanıp Le Petit Prince Mağazası’nın da yer aldığı Rue Saint Jean yolunu arşınlıyoruz. Le Petit Musee de Guignol olarak geçen yer aynı zamanda Küçük Prens mağazası. Küçük Prens diye aratınca maalesef çıkmıyor. Fiyatlarsa biraz yüksek.

Buradan hemen sağa dönünce Musée d’histoire de Lyon – Gadagne‘ye geçiyoruz, burası kukla ve tarihleri üzerine bir müze. Mağazasından parmak kukla alıyoruz ancak müzeyi gezmiyoruz. En üst katında ücretsiz bir bahçesi var ama bahçeden ziyade kafe diyebiliriz. Kafe olarak ortam çok keyifli, bilseydik kahvaltıya buraya gelirdik diyoruz ama bahçe olarak bir anlamı yok.

Müzeden sonra Saint Jean’in paralel caddesi Rue de Boeuf üzerinde yer alan Traboule Maison du Crible – Tour Rose‘a geçiyoruz. Burası en hoş traboule diyebiliriz ama en hoşu bile çok da yer etmiyor.

Sırada füniküler ile Basilique Notre-Dame de Fourvière‘e geçiş var. Fünikülere birkaç yerden giriş var. Biz ilk üstten denedik, makine düzgün çalışmıyordu. Sonra aşağıya indik ve oradan biletlerimizi aldık.
Füniküler çok kısa dış alanda gidiyor, çoğunlukla kapalı alanda olduğundan ve çok kısa sürdüğünden oturup oturmamanız önemli değil. Basilique Notre-Dame de Fourvière mavi tonlarında iç dizaynıyla beğendiğimiz dini yapılardan biri oldu. İçeride dileklerinizi yazıp ücretsiz olarak bırakabildiğiniz bir vazo da var, tabi biz de bu fırsatı kaçırmadık. Ayrıca buradaki kiliselerde kase içinden bir ayet çekme diye bir gelenek de var. Önünden de küçük bir alanda Lyon manzarası mevcut. Manzaranın hemen yanındaki kafe-restoranda en ön sırada yer bulmak zor ama bulursanız keyifli vakit geçirilebilir.

Buradan aşağıya park içinden geçerek iniyoruz, Jardin du Rosaire ‘ye de uğruyoruz. Güllerle dolu olacak diye beklerken farklı çiçeklerle karşılaşıyoruz ama çok da özel bir yer değil. İnince Cathédrale Saint-Jean-Baptiste‘e uğruyoruz. Buranın içi sade ama vitrayların içeriye yansıyan ışığı oldukça hoş.

Günün ikinci yarısında tekrar nehrin diğer tarafına geçiyoruz ve Küçük Prens Heykeli‘ni görmeye gidiyoruz ama çok etkileyici bir heykel değil. Gelmişken heykelin yanındaki parkta soluklanıyoruz, neyseki bu keyifli bir aktivite oluyor.
Parkın biraz aşağısında nehir kenarında Arbre à Fleurs diye yapay çiçeklerden yuvarlak bir heykel mevcut, fotoğraflarda kesinlikle daha iyiydi. Buradan Republique Caddesi’ne geçiyoruz ama Pazar olduğundan her yer kapalı, kafeler hariç.

Pazartesi günü Lyon’dan Annecy’e geçiyoruz ve günümüzü orada tamamlıyoruz. Son günümüzde ise dönüş öncesi Semoş’un isteği üzerine alışveriş vakti. Önce Lyon des Halles yemek marketinde sonra da Westfield alışveriş merkezindeyiz. Westfield Part Dieu’da otelimizin nerdeyse hemen karşısında yer alıyor. Bilindik birçok marka da içinde mevcut.
Lyon yazımdan fark ettiğiniz üzere spesifik görülecek şeylerinden ziyade dokusu, sanatsal yapısı, mağazaları ve sokaklarıyla bizi cezbetti. Siz de bizim gibi sokaklarda kaybolmayı sevenlerdenseniz bu şehri de seversiniz diye düşünüyorum. Her bir sokakta karşınıza farklı bir sanat eseri çıkabiliyor, duvara monte edilmiş bir kukla ya da heykel, ufacık bir duvar resmi… O yüzden etrafınıza bakarak gezmenizi öneririn. Fransızlar en küçüğünden büyüğüne şık giyinmeyi seviyorlar, özellikle erkeklere yönelik çokça mağaza var; zaten üstlerinden de buna önem verdikleri anlaşılıyor.
Lyon’da birçok kafeyi ziyaret ettik, bu yazımda kafelere ulaşabilirsiniz; restoranlar için de diğer yazım burada. Bizim gibi Annecy’e de vakit ayırmak isterseniz o yazım da burada yer alıyor.