Krakow’da Gezilecek Yerler

Krakow’da Konaklama

Krakow’da gittiğimiz haftasonu seçimlerin olması sebebiyle sanıyorum merkezdeki oteller çok pahalanmıştı. Merkeze yakın İbis Styles Krakow‘da konakladık. Tek tramvayla kısa sürede merkeze gidilmesi, keyifli bir bar kısmının olması güzel olan tarafları. Oda da görece genişti ancak temizlik konusunda talep etmediğimiz halde 2 günde bir gelinmesi pek hoş olmadı. Odalarda kahve-çay yok ama her katta asansörlerin orada sıcak su ve çay-kahve temin edebileceğiniz alan mevcut. Yine de ikinci gidişimde farklı bir yeri tercih ederim fiyat olarak uygun bulursam.

Bu arada tramvaylarda tüm koltuklarda Nasreddin Hoca’ya benzer bir amblemleri var. 13. yüzyılda Tatarların Polonya’yı işgalini simgeliyormuş Lajkonik adı verilen bu karakter.

Varşova-Krakow Ulaşım

Varşova’dan Krakow’a 4 saatte Flixbus ile ulaştık. 3 saat 45 dakikaya trenler de var ama benzer saatler olunca biz daha uygun fiyatlı otobüsü tercih ettik.

Uçakla gitmek isterseniz de 40-50 dakika sürüyor. Biz dönüş uçuşumuzda Varşova aktarmalı döndüğümüzden uçakla gitmeyi de deneyimlemiş olduk. Lot airlines rahat bir havayolu olduğundan tercih edilebilir ancak havalimanına git gel bu kadar kısa uçuşta bana mantıklı gelmiyor. Miles&Smiles üyesiyseniz Lot airlines millerinizi de işletmeyi unutmayın.

Krakow’da Görülecek Yerler

Krakow çok büyük bir şehir değil, bizim yaklaşık 3,5 günümüz vardı ancak ideal olan 4-5 gün olacaktır. Tabi bu müzeleri ne hızda gezdiğinize, hangi müzelere gitmek istediğinize göre değişecektir.

Biz maalesef Tuz Madenleri’ne gidemedik, şehrin tadını çıkarmakla Tuz Madenleri arasında ilkine karar verdik. Zira artık çok yorulmuştuk ve Tuz Madenleri de aktarmalı gidildiğinden ve 3 saatlik rehberli tur olduğundan bizi daha da yoracaktı.

Krakow’da ilk günümüzde Eski Şehir Meydanı’na (Rynek Główny) gittik. Meydanda Eros Bendato heykeli mevcut. Bu bir Eros heykeli olsa da yana yatık ve gözleri bağlı olarak görüyoruz. Eros hapsedilmiş ve çaresiz. Aşkla özgürlük arasındaki çelişkiye de atıfta bulunuyormuş. Bence anlamsal olarak düşündürücü.

Meydan aynı zamanda Azize Meryem Bazilikası (Bazylika Mariacka) yer alıyor. Kuzeydeki yüksek kule, tarih boyunca şehrin gözetleme kulesi olmuş ve her saat başı “Hejnał Mariacki” adlı marş buradan canlı olarak çalınıyor. Marş, bir zamanlar şehre yaklaşan düşmanlara karşı uyarı niteliğindeymiş. Ani bir kesilmeyle sona ermesi, efsaneye göre trompetçinin Moğol saldırısı sırasında vurulmasına gönderme yapar. Bu meydanda Polonya’nın en büyük romantik şairi olan Adam Mickiewicz‘i onurlandırmak amacıyla inşa edilen bir heykel daha var. Meydanın etrafı ise mağazalar, Mısır çarşısı gibi dükkanların bulunduğu pasajlar ve restoran/kafelerle dolu.

Buradan hemen yanındaki meydan Maly Rynek‘e geçtik, şansımıza burada bir müzikalin tanıtımı vardı dans eşliğinde; hatta seyircileri de işin içine katarak bir performans sergilediler. Bu meydanda da renkli evleri fotoğraflamak hoş.

Buradan Barbakan‘a yani tarihi şehrin sur kapısına doğru yürüdük. Yürürken yolumuzun üstünde Juliusz Slowacki Tiyatrosu‘nu fotoğrafladık ancak içine girmedik. Binanın içi de fotoğraflardan hoş gözüküyor ama sanırım Viyana Operası’ndan sonra bana çok da etkileyici gelmiyor bu binalar.

Eski Meydanı kesen caddelerin çoğunda da butikler ve mağazalar mevcut. Alışveriş yapmak isteyenler girip çıkabilir.

Buradan Wawel Kalesi’ne doğru giderken Saints Peter and Paul Kilisesi‘ne uğradık. Kilisenin barok tarzı gösterişli bir havası var ancak içi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Giriş kapısındaki heykelleri oldukça beğendik.

Wawel Kalesi bahçesini gezmek ücretsiz. İçinde sarmaşıkların sardığı binalar oldukça hoş bir hava veriyor, yukardan nehir manzarası için de hoş bir nokta. Kalenin alt kısmında çimenlerim orada bir de ejderha heykeli (Smok Wawelski) var, normalde kısa aralıklarla ateş püskürten bu heykel biz gittiğimizde maalesef hiçbir şey püskürtemiyordu. Bir süre bekledik, ateş püskürtecek gibi ses çıkardı ama maalesef bir türlü püskürtmedi. Ben zaten püskütebileceğine baştan inanmamıştım:) Ağzının etrafındaki karalığı görmesem hiç inanmazdım.

Biz gittiğimizde Krakow’da Noc Museum vardı yani Müze Gecesi. Bu kapsamda yılda bir gece akşam 7 ile 1 arası müzeler ücretsiz ya da çok cüzi bir fiyat oluyor. Biz rezervasyon yapmak istediğimizde bu gece için çoğu müzede rezervasyon bölümü göremedik, Schindler’in Fabrikası için ise dolu gözüküyordu. Yani işimiz şansa kalmıştı.

Müze Gecesi’nde ilk durağımız Kakımlı Kadın görmek için gittiğimiz ama yanlış yere gittiğimiz için göremediğimiz Muzeum Narodowe w Krakowie oldu. Uzun bir sıra vardı ancak beklenmeyecek gibi değildi. Gelenlere eserlerin posterlerini ücretsiz alabilecekleri 2 kutu yapmışlardı. Çoğu kişi tabiki Kakımlı Kadın eserini aldı. Sırada beklerken geleneksel karamelli şekerlerinden dağıttılar, karamel sevmememe rağmen bunu sevdiğim için ofistekilere de getirdim hatta.

Müzenin kalıcı sergileri biletimize dahildi. Bu kapsamda hem Polonyalı ressam ve heykelcileri hem de eski dönemden kalma bazı parçaların olduğu odaları gezdik. Ben genel olarak beğendim, özellikle de bazı heykeller çarpıcıydı. Bir de dönemsel olarak Japonya ile ilgili bir sergi vardı, bu serginin girişinde kendimize baskı tekniğiyle kartlar hazırlayabileceğimiz bir alan da yapmışlardı. Bizim hoşumuza gitti. Neyse gezinin asıl noktasına gelirsek Kakımlı Kadını göremeyince nerede diye sorduk, meğersem Ulusal Müzenin Eski Şehir’deki noktasındaymış. Hiç dinlenemeden Czartoryski Museum‘e geçtik. Burada sıra beklediğimizden azdı ve hızlı ilerliyordu.

Czartoryski Museum’un odalarını gezme sırası biraz kafa karıştırıcıydı. Küçük gibi gözüken ama fazlaca odası olan bir müze. Bu müzede Kakımlı Kadın’ın yanısıra beğendiğim farklı tablolar, eskiden kalma yelpaze ve dolaplar da oldu. Kakımlı Kadın cam arkasında sergilendiğinden nasıl çekersek çekelim noktalı çıktı.

Buradan çıkınca son durak olarak Schindler’in Emaye Fabrikası‘na girmeyi deneyelim dedik. Uzunca bir sıra vardı, çokça bekledik, hatta bizden sonra bekleyenlerin birçoğu da giremedi. Durmadan sayım yapıp giremeyeceklere bilgi de verdiler sanıyorum. Burası tarih müzesi olarak kullanılıyor ve Auschwitz öncesi bu müzeyi gezmek aslında bizi biraz ertesi gün yapacağımız Auschwitz gezisine hazırladı. Tabi filmi seneler seneler önce izleyince çok güzel olduğu ve konusu dışında bir şey hatırlamıyordum ama müzenin ruh hali size zaten hüzünlü bir hissiyat veriyor ama bir toplama kampı kadar da büyük etkisi yok bence. Savaş başlarken insanların hala hayatlarına devam ettiğine dair anılarını okuduğum bölüm ya da Ghetto bölgesinin eski halini fotoğraflarda görmek etkileyiciydi. Bu müzede de savaşın önemli tarihlerine dair kağıtlara gezdikçe damga basıyorsunuz, biz de hatıra olsun diye bu aktiviteye katıldık.

Müzeden çıktığımızda saat 12’yi geçmişti ve maalesef ulaşım seçenekleri 40 dakikada bir gibi sürelere çıkmıştı. Müze Gecesi yapıp toplu ulaşımı uzatmamaları çok garip gelse de el mahkum diyerek taksiye bindik. Neyseki taksi fiyatları normal, hatta uygun diyebiliriz.

Ertesi gün Auschwitz’e yola çıktık. Bu kısım oldukça detaylı olduğundan ayrı bir yazıda anlatmaya karar verdim.

Son günümüzde ise kendimizi kafe-butik keşiflerine attık. Kazimierz Bölgesi‘ni detaylı gezdik, burada çok güzel sanat, hediyelik eşya butikleri var. Kafeler de çok otantik. Schindler’in Listesi’ndeki pasajlardan biri de burada, bugün butiklerin olduğu ve fotoğraf çekmek için bazı düzenlemeler yapılmış bir alan ancak turlar da uğradığı için biraz kalabalık oluyor.

Bu bölgedeki keşiflerimizden sonra üstünde akrobat heykellerin asılı olduğu Father Bernatek’s Köprüsü’ne gittik, keyifli bir köprü olmuş heykellerle. Köprünün karşısında Jewish Ghetto Memorial’ olarak boş sandalye heykellerini olduğu Bohetarow Getta Meydanı yer alıyor, ayrıca savaş zamanında Yahudilere yardım eden eczane de bu meydanda ancak biz içine girmedik.

Yine bu bölgede Podgórze Market Square de yılbaşı pazarının da kurulduğu, St. Joseph’s Kilisesi ile hoş bir görüntü sunan bir meydan. Ayrıca bu meydanda ahşaptan Emaus Tree (Hayat ağacı) yer alıyor. Üzerinde ahşaptan kuşların olduğu bu ağaç Hristiyanlık öncesi bir inanıştan geliyormuş, ölülerin dünyaya kuş olarak döndüğü inancı. Her yıl da bu inancı yaşatmak için bir yarışma düzenlenip en iyi ağaç seçiliyormuş.